2004 Fransa’sında, Pioneer firmasının bir tarla dolusu, genetiği dönüştürülmüş mısır çeşitliliği denemesi, biyolojik çeşitlilikten, sağlığından ve özgürlüğünden kaygı duyanları harekete geçirmişti.
“Gönüllü orakçılar” olarak kendilerini adlandırıp, mısır tarlalarına yürüdüklerinde, jandarma ile bir anlaşma zeminine kadar geldiler. Telkin, mısırları köklerinden sökmeleri halinde fotoğraflarının çekileceği ve bunun ceza teşkil ettiği yönündeydi.
Bu uyarı, çoğunluğu megafonla dikkatli olmaya sevk ederken, makul yürüyüş ve tepkinin dışına çıkanlar da oldu. Mısırları köklerinden sökerken, onları fotoğraflayan görevlilerle neredeyse bir “ahenk” oluşturmuşlardı.
Adalet Bakanlığı “derhal” harekete geçmiş, 70 bin Euro ve 5 yıl hapis dâvâsı açmıştı. Eylemlerin hukukî zemini gönüllülere ceza getirmeye yetmemişti. Çünkü sivil itaatsizliğin aldığı sonuç, bedelini fazlasıyla karşılamıştı.
Bu eylemin içinden biri olan Noel Mamere der ki; “Yasadışı değilim ben, toplum dışı olan yasadır.” Gandi ise, “sivil itaatsizliği reddetmek, vicdanı hapsetmek demektir” ifadesini kullanır.
Buradan hareketle, İzmit’te başörtüsü hakkını arayan sivil inisiyatife biber gazı sıkan emniyet güçlerine değinmek istiyorum. Hukukî olmayan birtakım düzenlemelerin mağdur ettiği kitlelerin tepki hakkı, meşru ve sivil itaatsizlik anlamında dikkate alınması gereken bir taleptir.
Bediüzzaman’ın tabiriyle “İnkâr etmek ayrı, amel etmemek bütün bütün ayrıdır” yaklaşımı, bir dönemin totaliter baskısına karşılık geliştirdiği bir inisiyatiftir. Müspet hareket bağlamında menfiliğe bulaşmadan, tahrip eden haklarını iyileştirici, düzenleyici yeni istek ve öncelikler geliştirilebilir.
14 Nisan’da Tandoğan’da düzenlenen mitinge emniyet güçlerinin gösterdiği duyarlılığın aynısı, İzmit’te de beklenirdi. Artık vatandaşın duyarlılığına daha fazla itina gösterilmesi gereken bir süreçteyiz.
Demokratik çoğulculuk ve katılımcılık, taraflar arası uzlaşmayı ve birlikte ortak amaca farklı yöntemlerle ulaşmayı bireyin ve kitlelerin hakkı olarak görmektedir.
AB ile müzakere kültürünün getirdiği yeni konular ve uzlaşmayı öne çıkaran ortak tepkiler, ülkenin genelinde makulü bulma ve pozitif yakınlaşma adımlarını arttırmıştır.
Bu meyanda, merkez sağa talipli partilerin dün cumhurbaşkanı seçimleri arefesinde diyalog kurmaları ve müzakere zemini aramaları güzel bir gelişmedir. Demokratik usullere tahammülü olmayan baskın karaktere ve oligarşik yapıya karşı daha mutedil ve birbirini demokrasi kuralları içinde rekabete zorlayan partilerin görüş alışverişinde bulunması da yeni bir dönemin habercisidir.
Burada, DYP’nin başından beri, Ağar’ın tabiriyle “muhalefet adabı”na yakışır bir üslup içinde demokratik yarışı benimsemesi ve hesaplaşmanın ölçüsü olarak sandığı göstermesi, alışılmış bir muhalefet hırçınlığını kırmıştır.
İktidarın muhtaç olduğu uyarı ve destek arayışını hep CHP’de arama yanlışı da böylece tescil edilmiş oldu. Çünkü kendini devletin sahibi ve rejimin bekçisi rolünde belirleyici gören CHP’nin o şımarık halleri de bertaraf edilmiş oldu.
Sol oylar yüzde 20 civarında olmasına rağmen, kendini yüzde 80’inin hamisiymiş gibi rejim üzerinden kışkırtıcılık yapma yetkisinde görme alışkanlığı da bozulmuş oldu.
Demokrasinin gelenekleri müşterekinde sağduyulu davranan, açılımlar ortaya koyan ve kamplaşmayı önleyen DYP’nin tutumu, AKP için öğretici bir misyon ifa etmektedir.
İleriki zaman dilimlerinde anayasanın sivilleşmesi, demokratik hakların arttırılması ve YÖK’ün yeniden düzenlenmesi gibi konularda da siyaset üstü temel hakların savunulması gibi konular, merkezde buzları çözeceği gibi köklü demokrasi geleneği olan sağ siyaseti de güçlü kılacaktır.
Bunun temelinde, kıpırdamaya başlayan sivil toplum kuruluşları ve sivil itaatsizlik örneği olan başörtüsü müdafaası gibi duruşla birlikte, laikliğin testere gibi hakları kesmesine müsaade etmeyecek bir demokratik altyapı oluşuyor.
Darbeciliğe ve dergi baskınına karşı basının ortaya koyduğu demokratik tavır önemsenecek bir aşama. Böylece, bundan sonra daha genel ve herkesi kapsayan ortak hedeflerde stratejik işbirliği yapılabileceğinin örnekleri oluşuyor.
Yoksa, sadece hükümetin sayısal çoğunluğu sivil siyaseti yönetemiyor. Pozitif konsensüsler demokrasiyi güçlendirdiği gibi haksız rekabeti de önlemektedir.
18.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|