Hazret-i Muhammed’in (asm) “İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe gerçek iman etmiş olmazsınız” hadisini rehber edinen sevgi elçileri, geçtiğimiz Pazar günü, İzmir Hilton Otelin Barbaros Salonunda buluştu. Hilton tarihî bir gün yaşadı. Bin kişilik salonda oturanlar kadar ayakta izleyenler, bir o kadar da salonun almaması sebebiyle salona giremeyenler vardı. Denizli’den, Ayvalık’tan ve çevre il ve ilçelerden otobüslerle panele katılmak için gelen çok sayıda sevgi elçisi, salon dolup taşınca dışarıda kaldı, Peygamber ve insanlık sevgilerini kalplerine gömdüler. Tertip heyeti dışarıda kalanlardan özür dilerken, bundan böyle sevgi elçilerini daha büyük salonlarda buluşturmak için gereken tedbiri alacaklarını belirttiler.
Panelin, İzmirli eğitim şehitlerinin komşuluğunda yapılması manidardı. Bir yanda Konak Camii’nde binlerce kişinin katılımıyla yapılan cenaze merasimi, diğer yanda sevgi elçilerinin arşa yükselen duâları İzmir’e rahmet dolu bir gün yaşattı. Genç ruhlara binlerce fatihalar okundu, ruhlarına rahmet hediyeleri gönderildi, Rahman-ı Rahim’den rahmetler dilendi.
“Varlığa Doğan Güneş” adlı anlamlı bir sinevizyon gösterisiyle başlayan panelin başarılı sunucusu Gökçe Ok, verimli başkanı ise Ahmet Yılmaz’dı. Panelin açış konuşmasını yapan Mehmet Kutlular, toplumun tarihî bir çözülme süreci yaşadığı için bu sene sevgi konusunu işlediklerini; sokağın, okulun, ailenin, basının, devletin, toplumun sevgisizlik yüzünden şiddeti doğurduğunu ve şiddeti yaşadığını, dine irticâ diye sırt çevirmenin faturasının tehlikeli boyutlara ulaştığını, bunun çözümünün dinden özür dilememiz olduğunu, toplum olarak dine sımsıkı sarılmamız gerektiğini dile getirdi.
İlk konuşmacı Prof. Dr. Mahmut Kaplan, konuşmasını Peygamber dostu edebiyatçıların şiirleri ile süsledi. Bediüzzaman’ın Peygamber Efendimizi (asm) “Fahr-i âlem, şeref-i benî âdem, muallim-i ekmel” gibi nice sıfatlarla andığını dile getiren Kaplan, konuşmasını Mehmet Akif’ten, Hz. Mevlânâ’dan, Fuzulî’den, Niyazi-i Mısrî’den, Şair Nabi’den, Arif Nihat Asya’dan, Ali Ulvi Kurucu’dan şiirler, dizeler ve naatlar naklederek ve naatlarla ilgili çeşitli açıklamalarda bulunarak sürdürdü. Kaplan, konuşmasını Ali Ulvi Kurucu’nun “Sevdim seni mabuduma cânân diye sevdim, Bir ben değil âlem sana hayran diye sevdim, Kıtmîriniz ey Şâh-ı Rüsûl, kovma kapından, Âsîlere lûtfun yüce fermândır Efendim” dizeleriyle bitirdi.
Kürsüye ikinci olarak Senai Demirci geldi. İman ile sevgi arasında hadis-i şerifte belirtildiği üzere bağ kuran Demirci, Allah’a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere, Ahiret Gününe, Kaza ve Kadere olan inancımızın sağlanmasının ancak birbirini sevmekle yapılabileceğini vurguladı. Birbirini sevmenin birbirinin acısını paylaşmayı zorunlu kıldığını dile getiren Demirci, İzmirli acılı öğrenci ailelerinin ziyaret edilerek onlara Bediüzzaman’ın Çocuk Taziyenâmesini hediye etmemizin sevgiyi yaşamak açısından önemli olduğunu ifade etti. Demirci, elinde Çocuk Taziyenâmesi bulunan muhabbet fedailerinin acılı anne babalara ulaşarak onları gerçek tesellî ile buluşturmalarının bir borç ve bir iman ve sevgi yükümlülüğü olduğuna işaret etti. Demirci, “Gül; Yaratıcıyı bize sevimli eyler, biz ona bakınca Yaratıcının güzelliğini görürüz. Bizim kulluğumuzu Rabbimiz katında bize söyler, onay alırız. Resulullah mir'aca, Sidretü’l-Münteha’ya çıkınca, orada kalabilirdi, kalmadı. Çölün ortasına geri döndü. Neden döndü bilir misiniz? Bizi sevdiği için döndü. Resûlullah mir'açtan inerken kapıyı aralık bırakmış ki ‘Benden sonrakiler gitsin’ diye. Kapıyı aralık bırakması namazımızdır, secdemizdir” diyerek konuşmasını bitirdi.
Son konuşmacı, Bediüzzaman romanlarının keskin ve akıcı kalemi İslâm Yaşar’dı. Salonu gül bahçesine benzeten ve konuşmasında rahmet damlaları serpen Yaşar, “Sevginin düşmanı olur mu? Bu güllerin açmaması için, solması için çok çalışanlar var. Eğer bir gül Resûlullah sevgisi ile sulanıyorsa bu güller asla solmayacaktır” dedi. İslâm Yaşar konuşmasını şöyle sürdürdü: “Dediler ki; ‘Madem bu sevgiyi yok edemiyoruz, o zaman bu sevginin mecrasını değiştirelim’ ve mecazi sevgiler, sevgililer ortaya çıkardılar. İşte bu zamanda Risâle-i Nur sevgiyi asıl mecrasına döndürdü. Sevgi nedir? Kime olmalıdır? En güzel O (asm) anlattı. Güzellik salonları insanları güzelleştirmiyor. Eğer güzelleşmek istiyorsanız Resûlullah’ın sünneti olarak gülümseyin. Gönlünüzün güzelleşmesini istiyorsanız, gönlünüz ancak o Resûl’un sözleriyle güzelleşir. Eğer Resûlullah tanınacaksa Bediüzzaman’ın dili ile tanınmalı, o sevilecekse Bediüzzaman’ın sevgisi ile sevilmelidir. Allah-u Teâlâ yüzümüzün tebessümünü, gönlümüzün sevgisini eksik etmesin artırsın. Âmin”
Dâvetlilerin konuşmacıları sık sık alkışlarıyla tasdik etmeleri, salonun sevgiye ne denli kilitlendiğini, toplantının nezih, nazik ve medeni bir üslûpla yapılıp sona ermesi ise dâvetlilerin sevgiyi ne denli yaşadıklarını, ne denli benimsediklerini gösteriyordu.
Panelistiyle, katılımcısıyla, dâvetlisiyle Hilton salonuna hâkim olan ve buradan bütün Türkiye’ye akan mesaj şu idi: Muhabbet fedaileri ve sevgi elçileri olan bizler, bütün Türkiye’de, halk ile el ele, iç içe, omuz omuza bir kaynaşma içinde kardeşliği, uhuvveti, ihlâsı, barışı başarmaya ant içtik. Bizi hiçbir şiddet yolumuzdan alı koyamaz. Bizim elimizdeki ve gönlümüzdeki hakikatler her türlü şiddetin ve sevgisizliğin panzehiridir. Biz yolumuza sevgiyle çıktık, sevgiyle devam ediyoruz, inşallah sevgiyle öleceğiz.
Bediüzzaman’ın yaşayan talebelerinden Mehmet Fırıncı ve Selahattin Akyıl’ın şeref verdiği toplantıda, dâvetli teşrifat, danışmanlık, protokol, yerleştirme ve kitap tanzim hizmetini İzmir Demokrat Gençlik grubu üstlendi ve başarıyla yürüttü.
Bir dahaki yıl için daha hacimli salonlarda buluşmak ümidiyle, sevgi toplantısına emeği geçenleri, katılımcıları, nezih dâvetlileri ve toplantıya ev sahipliği yapan Hilton’un nezih yetkili ve görevlilerini candan kutlarım. Allah hepsinin yüzünü mahşer gününde ak etsin. Âmin.
18.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|