Gizem Savaş:
*“Seferî olmak için 90 km şart. Günümüzde ise 90 km 1.30 saatte alınabilmektedir. Şimdi esas olan 90 km mi, yoksa saat farkı mı?”
Esas olan mesafedir, yani uzaklıktır. Aynı uzaklık değişik ulaşım araçlarıyla farklı saatlerde alınabilir şüphesiz. Yaya olarak üç gün üç gecede alınan 90 km., günümüzde taksiyle bir buçuk saatte, uçakla ise yaklaşık 5-10 dakikada alınabilmektedir. Fakat esas olan ulaşım aracı değil, yaya olarak alınabilirliktir. Ulaşım aracı arıza yapabilir, insan yolda kalabilir, yolda sıkıntı ve meşakkatle karşılaşabilir… Olmaması demek olmayacağı manasına gelmez. Mesafeyi hızlı bir araçla almak Allah’ın namazı kısaltma lütfundan yararlanmaya mani değildir. Ama ihtiyaç yoksa namazı kısaltmamakta (tam kılmakta) bir sakınca yoktur.
***
Arif Bey:
*“Söz yapılırken erkek tarafının kız tarafına vermeleri konusunda anlaştıkları altın miktarı mehirden sayılır mı?”
Mehrin kadın için hak, erkek için borç olması söz ile değil, nikâhla sabit olur. Söz sırasında erkek hediye verebilir. Bu örfe göre mehirden sayılmaz, hediye sayılır. Fakat kendisi bunu mehre mahsuben vermek istiyorsa, hepsini olmasa da, bir miktarını hediye, bir miktarını mehir sayabilir. Bunun mehir olduğunu kız tarafına bildirmesinde yarar var.
***
Birol Demir:
*“Beni çok sıkan hatta ümitsizliğe iten içimde bir şey var. 25 yaşımdayım, 2,5 ay önce Allah’ın lütfuyla namaza başladım. Ama namazı doğru düzgün kılamıyorum. Yani beden olarak kılıyorum ama ruhî olarak, kalbî olarak kılamıyorum. Dilim söylüyor, ama kalbim ruhum hissetmiyor. Belki de bana öyle geliyor. Bilemiyorum. Meselâ Allah derken kalbimde bir şeyler hissetmem gerektiğini düşünüyorum. Salâvat getirirken, duâ ederken samimi olmak, kalbimde hissetmek istiyorum, ama olmuyor. Hissedemiyorum. Ben hayatı sadece Allah rızası için yaşamak, yaptığım işte ve her halimde O’nun rızasını gözeterek yaşamak istiyorum. Ama sonra o içimdeki heyecanı kaybediyorum ve dünyaya dalıyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?”
Namaza başlamanızı tebrik ederim. Allah’a kul olma ve namaz kılma heyecanımızı kaybetmeyelim. Namaz hassasiyetimizi yitirmeyelim. Namaza devam edelim. O arzu duyduğumuz yüksek his ve heyecan belirli bir süreç içinde inşallah dalga dalga gelir. Gelmese de, esasen biz heyecan duymak ve yüksek haz yaşamak için değil; emir olduğu için namaz kılmaktayız. Allah’ın emrini yapmakla mükellefiz.
Mesela öğle ezanı okunduğunda ilk yapılacak iş, Allah’ın o anki emrini yapmaktır, yani öğle namazını kılmaktır. Kayıtsız şartız kılmaktır. O’nun rızası bundadır. Namazı ve namazda okuduğumuz duaları kalbimizin hissetmesi, ruhumuzun duyması duamız olur, arzumuz olur; ama gayemiz olmaz, namaz için olmazsa olmaz şartımız olmaz. Hiçbir şey hissetmesek de, hiçbir zevk almasak da namaz kılmanın emir olduğunu bilerek namaz kılarız, kılmalıyız.
Namaz kılma zevkimizi şeytan ve onun içimizdeki durağı olan nefsimiz sürekli yıpratır, sürekli törpüler, sürekli kaçırmaya çalışır. İmtihan sırrıdır bu çünkü. Eğer biz zevk almıyoruz, namazdaki duaları hissetmiyoruz diye namaz kılmaktan kaçarsak şeytan hedefine ulaşmış olur, şeytanı sevindirmiş oluruz.
Burada Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin “Sakın deme benim namazım nerede, şu namaz hakikati nerede?” sorusunu sorarak yaptığı uyarısını hatırlatmakta yarar var. Bediüzzaman’a göre, bir hurma çekirdeği, bir hurma ağacı gibi kendi ağacını temsil eder, kendi ağacının özünü, mahiyetini içinde taşır. Aradaki fark yalnız ayrıntıdadır. Bizim gibi avamdan olanların namazı da, hissetmesek bile, şuurunda olmasak bile, büyük bir velinin namazı gibi namaz çekirdeğinden, namaz nurundan ve namaz sırrından hissedardır.
Allah namazlarımızı eksikleriyle kusurlarıyla kabul buyursun. Âmin.
22.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|