Öfke
“Bana haksızlık yaptı! Bana böyle böyle söyledi! Ben de ona şöyle yapayım da görsün gününü!”
Duymaktan hoşlanmadığımız ama kulağımızın da duymaya çok alışık olduğu öfke sözleri bunlar. Peki, ne oluyor da insan bu sözleri sarf edecek duruma geliyor? Çoğunlukla ya bir haksızlığa ya da hakarete uğramak veya işlerin istediğimiz gibi gitmemesi bu sözleri söyletiyor bizlere.
Öfkeyle dolu her insanda görülen bir başka şey de şudur ki, öfkeli kişinin zihni öfke duyduğu şey dışındaki bütün algılara kapanmıştır. Yani öfke bir çeşit perdelenmişlik halidir. Görülenler görülmez, duyulanlar duyulmaz, sevilenler sevilmez olur.
Aynı zamanda kendi içine dönüktür öfkeli kişi. Adeta zihin dünyasında bir hapis hayatı yaşamaktadır. Azap da çekmektedir bir taraftan. Çünkü öfke=ateştir. Yani ateş gibi yayılmacı olan öfke, yayılmak, etrafındakileri ateşiyle cezalandırmak isterken ilk önce sahibini yakar.
Öfkeli insan kendini daha güçlü hisseder, her şeyi yapabileceğini zanneder ama bir taraftan iradesi elden gitmiş tam tersine kontrol edemediği bir şeyin içerisine girmiş, acizleşmiştir. Acizleşmiştir, çünkü ateşten yaratılmış şeytanın bütün telkinlerine açık hale gelmekle kalmamış onun kontrolünden de çıkamamaktadır. Akl-ı selimle yapmayacağı her şeyi yapmaya hazır hale gelmiştir. Ya hakaret eder. Ya nefretini haykırır. Ya da dedikodu ile öfkesini diğer insanlara yaymaya çalışır. Ne eşyanın hikmetini anlayabilir, ne de kaderin hissesini görebilir. Eşyanın hikmetine gözlerini kapamakla kâinatı tahkir eder, bir taraftan kaderin hissesini anlamamakla adaletsizliğe meyleder. Dolayısıyla öfkeli insanın her hareketi Cenâb-ı Hakk’a bir çeşit saygısızlıktır.
Peki, hiçbir derdi çaresiz bırakmayan Şafi-i Hakikî bu dert için nasıl bir çare sunmaktadır bizlere.
En dikkat çekici reçetelerden birisi öfke anında “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” demektir. Yukarıda da belirtildiği gibi öfke anında insan aslında tam anlamıyla acizdir. Kendini kurtaramadığı bir ateşin içine girmiştir. O yüzden acziyet içinde yapılan duâlara mutlaka cevap veren Rabbimiz, o anda kendi mutlak mânâdaki aczimizi ifade ettiğimiz bu cümle ile yaptığımız duâmızı geri çevirmeyecektir.
Bu mânâdaki öfkenin tersi affediciliktir. Aynı zamanda Sünnet-i Seniyyeye uymaktır. Adalettir, hakperestliktir. Peygamber Efendimizin (asm) ve Kur’ân’ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır.
“Onlar ki, günahın büyüklerine ve açık çirkinliklere uzak bulunurlar ve öfkelendikleri vakit de kusur örterler” (Şûrâ Sûresi: 37)
Gerçekten insanın en zor imtihanlarından biri olan öfke imtihanının sonunda başarabilenler için cennet ve daha da önemlisi Kur’ân-ı Kerim’de de belirtildiği gibi Allah’ın sevgisine nail olmak vardır.
“Takva sahipleri, bollukta ve darlıkta nafaka verenler, kızdıklarında öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah, iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran Sûresi: 134)
(*) Bu yazıdaki mânâsı ile öfke, kuvve-i gadabiyenin ifrat mânâsını anlatmaktadır. Yoksa her hissiyat gibi öfkenin de müsbet kullanıldığı durumlar vardır.
[email protected]
|