Mülk, eşyayı ve varlıkları yatay ilişkileri içinde görme, değerlendirme ve şekillendirmedir. Melekût ise dikey... Mülk cephesinde “hikmet”, melekût cephesinde “kudret” ön plandadır. Yani, dünyamızdaki maddî, bedenî olaylar, şart ve sebeplere bağlı olarak tedricî ve basamak basamaktır. Melekût, mânâ, ruh âleminde ise, bir anda meydana gelirler. Ruhun dolaşması, pek çok işi bir anda yapması ve saniyelik rüyalara pek çok işin ve olayın sığması gibi.
İnsan, bir nimetteki hem mülk, hem melekût boyutunu fark edecek duygu ve lâtifelerle yaratılmıştır. Hayvan, yer-içer, ama melekût boyutunu fark etmez. Eğer, insan da hayvan gibi yer, içer, hiçbir şeyin farkına varmazsa Mün’im-i Hakikî’ye, yani Hakikî Nimeti Veren’e teşekkür etmezse, mülk boyutunda dolanıyor demektir. Çünkü insana takılan cihazlar ve duygular, yediği gıdaların ihtivâ ettiği vitamin değerlerinin farkında olabilmesini sağlar. İnsan bu “insanî” cihazların “kimin ihsanı/ikramı” olduğunu da anlayabilir.
Mülk dairesindeki “nesnelerin, hadiselerin ve sebeplerin” mânâlarını “melekût” yüzlerinde buluruz. Melekût, nimete bakıldığı zaman Mün’im’i, yani Nimeti Vereni, san'ata bakıldığı zaman Sâni’yi, sebepler gözlendiğinde Hakikî Tesir Sahibini, Allah’ı zihne getirmektir. Bu, san'attan san'atkârı, fiilden faili, ikramdan ikram edeni gören gerçek bir bakıştır.
Meselâ güneşe maddî gözlük ve mülk gözüyle bakan felsefeci “Güneş büyük bir ateştir. Dünya ile gezegenler, ondan uçan parçalardır; çekimle Güneşe bağlı kalarak yörüngelerinde hareket ediyorlar” der.
Melekût gözlüğüyle bakan Kur’ân, “Güneşi sizin için kandil yapmıştır”1 der. Böylece Esma-i Hüsnâ’nın (Allah’ın güzel isimlerinin) yansımalarına bakmak için bir pencere açar ve iç yüzünü göstererek ondaki nimetleri dikkate verir.
Dipnot: 1- Nûh Sûresi, 16.
21.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|