Antalya’dan okuyucumuz:
*“Câmiü’s-Sağîr’in 1. Cildinin 428 No’lu hadisinde, ümmetin başına geleceği haber verilen kızıl rüzgâr, yere batma ve sûret değiştirme belâlarının mahiyetleri nelerdir?”
Bahsettiğiniz hadiste Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim şu on beş şeyi işlediğinde başına belâlar gelir: Devlet malının ganimet bilinmesi ve çarçur edilmesi. Emanetin ganimet bilinip istismar edilmesi, zekâtın angarya kabul edilmesi. Kişinin karısına hilafsız itaat ettiği halde, annesine isyan etmesi. Arkadaşına iyilik ettiği halde, babasına cefâ ve eziyet etmesi. Camilerde gürültülerin yükselmesi, halkın en aşağılık kimselerinin söz sahibi olmaları. Kişiye şerrinden korkulduğu için iyilik edilmesi, içkilerin serbestçe içilmesi, ipek elbiselerin giyilmesi. Şarkıcı kızların çoğalması, çalgı âletlerinin yaygınlaşması, bu ümmetin sonunun evveline lânet okuması. İşte o zaman bir kızıl rüzgâr, yere batma veya sûret değiştirme belâlarını beklesinler.”1
Bu hadiste, Allah’ın gazabına (gayretullaha) sebep olacak dehşetli hatalardan haber veren Allah Resûlü (asm), bu hatâ ve haramların çoğunun yaygınlaşmasının başlı başına bir belâ olduğunu, Allah’ın Celâl tecellîsinin böyle hatâlardan sonra can yakıcı biçimde söz konusu olabileceğini, bundan sakınılması gerektiğini bildirmektedir.
Bahsedilen kızıl rüzgâr, yere batma ve sûret değiştirme belâlarını hakîkî mânâlarında anlayabileceğimiz gibi, birer teşbih ifâdesi olarak zikredildiğini söylemek de mümkündür. Elbette takdir ve hüküm Allah’ındır. Aynen zikredildiği şekilde verebileceği gibi, hafifletmesi de, affetmesi de Kendi yüce takdirindedir.
Burada geçen “kızıl rüzgâr”dan; kavurucu ve yakıcı rüzgârlar, sıcak atmosfer, volkanlar, yanardağlar, yangınlar, ateş ve hararet âfetleri, şimşekler, yaygınlaşan ve saldırganlaşan bilinçsizlik, övünülen ve çoğunluğu saran cahillik; “yere batma” belâsından, çoğalan depremler ve yer sarsıntıları, manevî olarak alçalma, çökme ve batmalar, Allah’ın, meleklerin ve mü’minlerin lânetine uğrama; “sûret değiştirme” belâsından, ceset itibariyle dünyada veya kabirde çirkinleşme, çaresiz hastalıklara ve musibetlere uğrama, maddî-manevî problemler altında bunalma, psikolojik gerginlikler ve depresyonlar geçirme, umduklarına ulaşmama, korktuklarının eliyle perişan olma, amelinden hayır ve fayda görmeme gibi musibet ve belâları algılamak mümkündür.
Şüphesiz af da, gazap da Cenab-ı Allah’a aittir. İsyan ve itaat ise kula aittir. Cenâb-ı Hak her zaman isyan içinde olan kullarını gerek peygamberleri eliyle, gerekse muhtelif musibetler diliyle uyarmıştır. Bu İlâhî uyarıları algılayarak tövbe ve istiğfar edenlerse her zaman kurtulmuşlardır. Kendini ıslâh eden toplumlara Cenâb-ı Hak her zaman rahmet nazarıyla bakmıştır.
Cenâb-ı Hak üzerimizden, toplumumuzdan, İslâm âleminden ve insanlıktan rahmet nazarını eksik etmesin. Âmin.
***
Burdur’dan okuyucumuz:
*“İstibrâ ne demektir? Açıklar mısınız?”
İstibrâ lügatte beri olmak istemek, temizlenmek arzusunu eyleme dönüştürmek, fiilî arınma dileği ve kirlerden arınma isteği demektir. Istılâhta ise istibrâ, idrardan sonra idrarın damlasından korunmak için, sızıntının tamamen kesilmesini beklemeye denmiştir. İdrar sızıntısını bekleme süresi kişiden kişiye değişebilir. Kişi kendi durumuna göre istibra yapmalı, sızıntının tamamen kesildiğine kanaat getirince abdest almalıdır. İdrar sızıntısını tamamen kesmek için yürümek, öksürmek, yaslanmak gibi vücut hareketlerinden yararlanılabilir.
İstibrâ etmeden abdest almamalıdır. Çünkü abdest aldıktan sonra gelecek sızıntı, bir damla da olsa abdesti bozar. Fakat istibra yaptıktan sonra, bunu fazla şüphe ve vesvese konusu yapmaya da gerek yoktur.
Hiç şüphesiz istibrâ konusu özür sahibi olmayanları ilgilendirir. Özür sahibi olanlar, özürlü hükümlerine tâbidirler. Dinde zorluk yoktur.
***
İstanbul’dan bayan okuyucumuz:
*“Kaza orucunu kasten bozan birisi kefaretle yükümlü olur mu?”
Kefaret orucu yalnız Ramazan orucunu kasten bozmaya verilen bir cezâî müeyyidedir. Her ne kadar Ramazan orucuna dayalı olarak tutuluyorsa da, kaza orucuna böyle bir ceza getirmenin dinî bir dayanağı ve delili yoktur.
Binaenaleyh, kaza orucunu bozan kişi, bir başka gün yeniden kaza orucu tutmaya niyet etmekle yükümlü olur. Cezaî bir yükümlülük söz konusu olmaz.
Dipnotlar:
1- Câmiü’s-Sağîr, 1/428; Tirmizî, Fiten, 31
21.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|