Cumhurbaşkanlığı seçim süreci başlarken, görüşme trafiği de hızlandı. Aday açıklama sürecinin son günlerine yaklaşılırken, şu ana kadar henüz adaylığını açıklamış kimse yok.
Geçen haftalarda sivil toplum örgütleri ve partisinden 300 milletvekili ile görüşen Erdoğan, bu hafta da parlamentoda milletvekili bulunan Doğru Yol Partisi ve Anavatan Partisi genel başkanları ile görüştü. Mehmet Ağar, 367 tartışmaları için kesin tavrını “Hesaplaşma yeri mahkeme değil, seçim sandığıdır” diye koyarken, Erkan Mumcu, “Cumhurbaşkanını halk seçsin” görüşünü Erdoğan’a söyledi. Hem DYP, hem de ANAP ortada aday olmadığı için önce “cumhurbaşkanlığına kim talip” onu görmek istiyor.
Partisinin en üst organı MKYK Erdoğan’a ağırlıklı olarak “Arkanızdayız, ama Köşk’e çıkmayın” dedi, ama “Kararınız kararımızdır” diyerek yetki verdiler. Erdoğan daha önce, “Öyle bir karar alacağız ki, millet ‘Bunlar gerçekten hizmet için varmış’ diyecek. Herkesi şaşırtacağız” derken, daha önce “Ellerine bir çelik- çomak verdik oynuyorlar” nev'inden yeni bir açıklama mı göreceğiz?
Öyle görünüyor ki, her şey 24 veya 25 Nisan’da yapılacak AKP grubunda belli olacak. Yani, her şey Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak söze kaldı.
* * *
Benim burada asıl üzerinde durmak istediğim, bu tartışmada sivil toplum örgütlerinin duruşları, “konuşlandıkları konum”la ilgili olacak.
Erdoğan’ın Ağar ve Mumcu ile görüştüğü saatlerde, aralarında ADD, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, İzmir Kadın Kuruluşları Birliği ve 68’liler Birliği Vakfı’nın da bulunduğu bir grup “sivil” toplum örgütü, ANAP ve DYP’ye cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmamaları çağrısında bulundular! Bu çağrılar normal olarak değerlendirilebilir. Ancak, “Halkın iradesini yansıtmaktan uzak bu parlamentonun, halkın tepkilerini de göz önünde bulundurarak yeni Cumhurbaşkanını seçmesine yardımcı olmamanız, Meclis’in bu konuda yapacağı ilk oturuma ve o antidemokratik seçime iştirak etmeyerek bu tarihî suça katılmadığınızı bütün Türkiye’ye kanıtlamanızdır” cümlesini millî iradeye saygının neresine koymak lâzım?
Sivil toplumdan bahsedilirken, bir de “derin sivil toplum” kavramı literatürümüze girdi.
Doç. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun’un, “Türkiye’de devlet iktidarının sınırlarına ve meşrûluğuna ilişkin tartışmada emekli askerlerin kullanmak/girmek istediği yeni mevziin sivil toplum alanı olduğu açıktır ve özünde siyasal iktidarın sivil ve askerî kanatları arasındaki mevzi savaşında oldukça önemli bir meşrûluk aracı haline gelmiştir sivil toplum” (Yeni Şafak, 17.4.2007) demesinin ardından, aynı zamanda “emekli” de olan 12 Eylül ihtilâli lideri Kenan Evren’in “Sıkıştıkça orduya müracaat etmeyin. Bugüne kadar üç defa müdahale oldu, artık yeter. Sivil toplum örgütleri var, artık bu görevleri onlar üstlensin” demesi de anlamlı değil mi sizce?
* * *
Bunların karşısında tavrını demokrasiden yana koyan sivil toplum örgütleri de var.
14 Nisan’da Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda yapılan ADD’nin organize ettiği mitingten hafızalarda sadece “mitinge 2.5 milyon kişi mi katıldı, yoksa 50 milyon mu?” tartışması kalmışken, bu mitinge alternatif olarak değerlendirilmese de, hafta başında “Meclisin kararı milletin kararıdır” parolası ile birleşen 5 bine yakın sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu Türkiye Sivil Toplum Platformu’nun duruşlarını da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir. Bu platformu “Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına destek” mânâsında değerlendirerek, hafife almak da yanlış olur.
Bu platformun kurulmuş olması, 28 Şubat’ta “5’li çeteler” oluşturarak hükümete tavır alan sivil toplum örgütlerinden, böyle duyarlı bir sivil toplum duruşuna gelinmesi ümit verici. 28 Şubat’ta iyi bir sınav veremeyen “sivil” toplum örgütleri, bu sefer de yeni bir sınavdan geçiyor. O zaman sınavı geçemeyenler, bu sefer de “bazı kaygıları” sebebiyle sessizliği seçtiler.
Demokrasiden yana tavır alanlarla her zeminde beraber olduk, bu girişimi de bu kapsamda değerlendirerek, tebrik ediyoruz. Platformun ortak bildirisinde ne deniyordu: “Meclis’in kararı, milletin kararıdır.”
Sivil toplum gerçek mânâda sivil toplum olmalı, demokrasiden yana tavır almalı, yoksa darbe, ara dönem veya dayatma içinde olan bir sivil toplumdan “sivil” olarak bahsetmek mümkün değildir. “Sivil toplum örgütleri”nin sadece isimde değil, resimde de sivil olmaları gerekiyor.
21.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|