Bütün güzelliklerin kaynağı yüce Allah’ın Cemal isminin tecellîsidir. Güzeller güzeli olan yüce Allah’ın cemalinin tecellîsi ile bütün güzellikler vücut bulmaktadır. İnsan güzelliğe meftun olarak yaratılmıştır. Daima güzel şeyleri arar ve bulduğu zaman da memnun ve mahzuz olur.
İnsan kalbi, daima güzeli tercih eder. Her şey gönüle, gönül güzele meftundur. Bir de güzellik, niyet ve güzel düşünceler ile güzelliğini artırır. Zenginlik, mal ve makam sahibi olmak da güzeldir. Ama asıl güzel olan ise, ahiret zengini olabilmektedir. “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme” der Bediüzzaman.
Her şeyde bir güzellik vardır. Kalbi Allah’tan gelene razı olan, şikâyetçi olmayan, verilirse memnun olarak alan, verilmeyince göz dikmeyen, mal sahiplerine haset etmeyen, menfaat için zenginlere dalkavukluk etmeyen, yoksulluğundan utanmayan ve Allah’a karşı görevlerini yerine getirmekte ihmalkâr davranmayan edepli fakirlik de çok güzeldir. Onlar dünyada fakir olsa da, ahiret zenginidirler. Böylelerinin ölümleri güzel, hesapları kolay olur ve cennete zenginlerden beş yüz sene önce girerler.
Gönülleri sevgi dolu olan, herkesin hayrını ve iyiliğini isteyen ve herkese hayır duâ eden insanlara ne mutlu! Onlar Allah’ın sevgili kullarıdır. İyi niyet ve ihlâsları ile İlâhî rahmetin inmesine sebep olurlar. Bunların yanında bir de hem dünyasını, hem de ahiretlerini perişan eden fakirler vardır. Bunlar İlâhî takdire kızan, Allah’a isyan eden, günahkâr zenginlere özenen, dünya için dinini satan ve mal sevgisi ile kalpleri yanıp tuştan kimselerdir. Bu hallerden Allah’a sığınmak gerekir. Çünkü bunun sonu inkâr ve azaptır.
Allah insana sonsuz ve dünyaya sığmayan mükemmel duygular vermiştir. “Vermek istemeseydi elbette istemek vermezdi.” Allah elbette bu duyguları tatmin edecek ve memnun edecektir; ama bunlar bu dünyaya sığışmadığı için bunların yeri ahirettir. Bunun için dar ve sıkıntılı dünyada Allah’tan hayırlısı ne ise onu istemelidir.
Ahirete zarar verecek olan her şeyden Allah’a sığınmak ve korunmak gerekir ki ahiretteki ebedî mutluluğu ve saadeti kaçırmayalım. İnsanı saadete sevk eden ve ebedî saadeti netice veren her şey güzeldir. Ama ne var ki bütün güzelliklere giden yollar sıkıntı ve zahmetlerle doludur. Bunun için “Zahmette rahmet vardır” denilmiştir.
Ameller sonuçları ile değerlendirilirler. Sonucu güzelse o güzeldir. Sonucu felâket ve çirkin olan bir şeyin başının ve ortasının güzel görünmesine aldanmamak gerekir. Zaten bütün kötülüklere giden yol iyi bir başlangıçtan geçer. Bunun için işin başının sıkıntılı ve zahmetli olmasına bakılmadan Allah’tan hayırlısını istemek lâzımdır.
Kullarını en iyi bilen ve tanıyan yüce Allah elbette sevdiği ve saadetini istediği kulunun hakkında hayırlı ne ise onu kendisine verecektir. Fakat insan bunu bilmediği ve işin sonucunu göremediği için başındaki güzelliğe aldanarak ısrarla bunu talep etmekte, Allah’ın kendisi hakkında dilediği hayrı şerre çevirmektedir. Buna kendi isteği ve ısrarı ile sebep olmaktadır.
Yüce Allah bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de “Eğer Allah bütün kullarına bol imkânlar verseydi şüphesiz onlar azgınlık ve taşkınlık yaparlardı. Bunun için Allah her şeyi dilediği bir ölçüye göre indirir. O Allah, kullarının halini en iyi bilen ve görendir”1 buyurur. Peygamberimiz (asm) bu sebepten dolayı “Az olup yeten mal, çok olup Allah’tan alıkoyan maldan daha hayırlıdır” buyurmuşlardır.
Dünyada istenilecek ve imrenilecek olan mal ve makam gibi hususlar değil, gerçek manevî güzellik ve zenginliklerdir. Bunlar ise iman, ilim, ahlâk ve gönül zenginliği gibi hususlardır. Allah katında en değerli olan hususlar da, ebedî saadeti kazandıracak ameller de bunlardır.
Dipnotlar:
1- Şûrâ Sûresi: 27
26.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|