Türkiye Büyük Millet Meclisi, 11. cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyor. Tek başına cumhurbaşkanı seçme imkânına sahip olan AKP, adayını Genel Başkan ve Başbakan Tayyip Erdoğan aracılığıyla açıkladı. Olağan üstü bir mani çıkmazsa, şu ana kadar Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevini yürüten Kayseri Milletvekili Abdullah Gül 11. cumhurbaşkanı seçilecek.
Demokrasi tam anlamıyla hayat bulamadığı için, şimdiye kadar yapılan bütün cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışmalı olmuştur. Bu tartışmaların pek çok sebebi olmakla birlikte, temelinde ‘halktan/milletten korkmak’ vardır.
Ülkemizi uzun yıllar ‘tek parti’ ile yöneten ve bunu da sanki ‘demokrasi’ymiş gibi sunan anlayış sahipleri, 1950’deki ‘beyaz ihtilâl’le alaşağı olunca, o güne kadar ‘yarışmadan/ rekabet etmeden’ sahip oldukları mevki ve makamları ‘millet’e devretmek istememiştir. Seçim sandıklarında umduklarını bulamayanlar, bazı kavramların arkasına sığınmak suretiyle, milletin vermediği iktidarı ellerinden tutmaya çalıştılar.
27 Mayıs 1960’ta yapılan ihtilâl; bir anlamda 1950’de sandıkta kazanılan ‘millet iktidarı’na son verme hareketiydi. O tarihten sonra seçim sandıklarında ‘millet’ iktidar olmuş olsa bile, maalesef ‘muktedir’ olamadı. Sonraki yıllarda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de’sürpriz’ isimlerin Çankaya’ya çıkması devam etti. 8’inci ve 9’uncu cumhurbaşkanlarının seçilmelerini, önceki seçimlerden ayrı düşünmek lâzım, ama bunlarda da milletin doğrudan söz hakkı olmadığı ortada.
Bu durumu, “Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili seçimi gibi değil; Anayasa gereği TBMM eliyle yapılıyor” diye izah etmek ‘teknik’ anlamda doğru. Zaten tartışılması gereken de bu değil midir? Niçin Türkiye’nin en tepe noktasındaki idareciyi millet doğrudan seçmesin, seçemesin?
İşte bu noktada ‘milletten korkanlar’ın tuzakları devreye giriyor. Çünkü onlara göre cumhurbaşkanını doğrudan ‘millet’ yapsa, şimdiye kadar kurdukları bütün tuzaklar boşa çıkacak! Çünkü ‘o kafa’ya göre, ‘millet dost değil’dir! ‘Milletin ne yapacağı belli olmaz, onlara güvenilmez’ kuralı ilk prensiptir!
Elbette, “Cumhurbaşkanını millet seçsin” konusu, sadece bu günün tartışma konusu değildir. Özellikle 1960 ihtilâlinden sonra bu tartışma çok yapılmış ve ‘Tek Parti’ alışkanlığını devam ettiren CHP Lideri İsmet İnönü, “Cumhurbaşkanını halk seçerse kendileri gibi birini seçer” anlamında görüş beyan etmiştir. Aradan yıllar geçtiği halde, maalesef aynı anlayış bugün de devam ediyor.
Bu süre zarfında CHP’nin sergilediği tavrın her halde seçim sandığına yansıması olacaktır. CHP, kendince yapılacak ilk seçimlerde ‘zafer’le çıkacağını düşünüyor olabilir. Ama tam aksine millete rağmen sergilediği tavırlarla sandıkta ‘milletin tokadı’nı yiyebileceğini unutmamalı.
Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığını duyan bazı ‘vatandaş’lar, “Eyvah! Kendi istediklerini yaptılar” anlamında görüşler beyan ediyordu. (Kanal D, Mehmet Ali Birand’ın sunduğu akşam haberleri, 24 Nisan 2007) Böyle düşünenlerin olması, CHP’ye ‘güven’melerinden kaynaklanıyordu. Oysa cumhurbaşkanı adayını belirlemek zaten AKP’nin elindeydi. Türkiye ve dünya gerçeklerinden habersiz; sırf miting meydanlarındaki konuşmalara inananların tavrı şaşırtıcı.
Türkiye’de siyaset yapacak olanlar; önce milletle barışmalı, kaynaşmalı.
26.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|