Rum ve Çinli ressamlar birbirlerine karşı övünür, “Bizim kadar kimse resim yapamaz. Dünyada birinciyiz” derlerdi. Bunu öğrenen zamanın âdil hükümdarı onları sınava tabi tuttu.
Acaba hangileri haklıydı? Hükümdar bir salonun ortasına perde gerdirip bir tarafını Çinli, diğer tarafını da Rum ressamlara ayırdı, “Haydi maharetlerinizi gösterin” dedi.
Her iki taraf da harıl harıl çalıştı. Çinli ressamlar hükümdardan ne kadar boya çeşidi varsa hepsini isteyip rengârenk nefis tablolar ortaya koydular. Görenler büyüleniyordu âdetâ.
Rum ressamlar ise duvarları cilalamak, parlatmaktan başka bir iş yapmadılar. Duvarda hiçbir resim yoktu, ancak öylesine cilalamışlardı ki ayna gibi parlıyordu.
Her iki taraf da yaptıklarının harika olduğuna inanıyor, ödülü hak ettiklerini düşünüyorlardı.
Nihayet hükümdarı davet ettiler, sergiyi gezebileceğini söylediler. Hükümdar geldi. Önce Çinlilerin hazırladıkları tablolara baktı. Gerçekten harikaydı, göz kamaştırıcıydı. Ayrıntılara varıncaya kadar bütün renk tonları kullanılmıştı. Hükümdar onları ödüllendirdi.
Sıra Rumların yaptığı tablolara geldi. Rum bir ressam hükümdar gelir gelmez hemen aradaki perdeyi çekti. Karşı duvardaki tablolar bütün ihtişamlarıyla cilalı duvarda boy gösterdi. Hem de o kadar parlak, o kadar cazip, anlamlı olarak… Hayran kalmamak mümkün değildi. Hükümdarın kendini manzaralar arasında görmesi onu daha da cezbetti. Bayıldı tablolara. “İşte tablo dediğin böyle olur!” dedi. Çinli ressamlara verdiğinden çok daha büyük ödül verdi onlara!
Bu hikâyeye Mesnevî-i Şerif’inde yer veren Mevlânâ bedenimizi ve dış dünyayı Çinli ressamların duvarlara çizdikleri tablolara benzetiyor. Kalbimiz ise Rumlu ressamların parlattığı cilalı duvar gibi. Beden ise dünya ile kalp arasındaki bir perdedir.
Çoğu insan kalbi ihmal edip vücudunu ve dış dünyayı süslemekle ömür tüketir. Kalbe yönelen, onu Cenâb-ı Hakkın kâinatta sergilediği güzel isim ve sıfatlarına ayna yapabilen insan ise işin sırrını yakalamış demektir.
Allah adaletlidir, merhametlidir, cömerttir, affedicidir… Adaletli, merhametli, affedici olan insan, Cenâb-ı Hakkın güzel isim ve sıfatlarını yansıtan parlak, cilalı bir duvar gibi olmuş olur.
İmtihan dünyası kapanıp aradan perde kalktığında kalbin, bu güzellikleri ne ölçüde yansıtabildiği ortaya çıkar. Kalbinde Allah’ın güzel isim ve sıfatlarını yansıtabilen insan kazanır.
26.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|