Tuhaf şeyler oluyor. “Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde suikastlar, cinayetler olacak, gerilim tırmanacak” deniliyordu.
Daha 2 yıl önceden.
Oldu.
Ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunu yapmaya hazırlandığımız şu günde olmaya da devam ediyor.
Ve ne yazık ki, olmaya da devam edecek gibi gözüküyor.
YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e yönelik suikast girişimi ucuz atlatıldı.
Saldırganın Teziç’e olduğu kata ulaşamaması ve adeta kaçması için teşvik primi verir gibi sergilenen ihmaller zincirine rağmen, yakalanması en büyük şansımız.
Teziç, laik jakobenlerden birisiydi.
Bir hukukçu ya da Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı gibi değil, daha çok Atatürkçü Düşünce Derneği ya da Emekli Subaylar Derneği Başkanı gibi hareket ediyordu..
Göreve geldiği günden bu yana bilime ilişkin tek bir açıklamasını hatırlıyorum.
En son olarak 367 konusunda sert bir açıklama yapmıştı.
Ama tüm bunlar, ona karşı bir suikastı zımnen dahi olsa onaylamayı gerektirmez.
Bunları belirtirken, suikast tehditleri aldığı için devletin korumasında olan Teziç’e karşı yapılan suikast girişimini tartışmamız gerekiyor.
YÖK binası öyle alelâde bir yer değil. Herkes her kata giremiyor. Her katın, her bölmenin kendine has kartları var.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Oran’daki İstihbarat Dairesi ya da Yenimahalle’deki MİT kadar iyi korunan bir bina.
Saldırganın Teziç’in bulunduğu kata ulaşamaması bir felâketi önledi diyebiliriz.
Ancak saldırganın o binadan kaçması, özel kuvvetlerde ders olarak okutulacak çapta bir vahamet örneği.
Ciddî kuşkularım var. Eğer bir kasıt yoksa, böyle bir ihmal dedirtemez cinsten.
Saldırganın kaçmasından söz ediyorum elbette ki...
Saat 14.30’da kapalı garaj girişinden içeri giriyor saldırgan. Bir yıl önce ciddî bir tehdit alan YÖK Başkanı ve kurum için yüksek dereceli güvenlik tedbirleri alınıyor. Ancak akademisyenlerin de giriş yaptığı kapalı garaj girişinin önündeki kulübede silâh taşımayan personel görev yapıyor.
Bunu geçiniz.
İçeri girince karşısında güvenlikçileri gören ve adının daha sonra Nurullah İlgin olduğu öğrenilen şahıs, “Beni Teziç’in olduğu kata çıkarın” diyor. Onlar direnince kaçıyor. Kaçarken de iki ayrı yerde havaya ateş açıyor. İçerideki güvenlik görevlileri de silâhlı, ama bir mukabelede bulunmuyorlar. Bir kilometrelik yolu kaçarak uzaklaşan şahsı kimse takip etmiyor. Bunu nereden çıkarıyorum. YÖK’ün güvenlik kameralarının kayıtlarından.
Bir kilometrelik mesafeyi koşarak aldıktan sonra, silâhla bir özel aracı gasp ediyor. YÖK binasından Eskişehir yoluna kadar geçerli olan 5-6 kilometrelik yolu o araçla iniyor. Dikkat edin, orada tek bir yol var. O yolu kullanmak mecburiyetinde. YÖK’ten Eskişehir yoluna indiği anda karşısında MGK Genel Sekreterliği var. Ve Eskişehir yolu ile YÖK arasındaki tek yolu sol tarafı da ODTÜ. O üçgende ise, her zaman bir jandarma ekibi hazır bulunuyor, ODTÜ’nün girişinde ise zaten jandarma var. YÖK binasından koşarak çıkan şahıs gasbettiği araçla 5-6 kilometre yol alıp ana caddeye ulaşana kadar, hiçbir birim harekete geçirilmiyor. Saldırgan Eskişehir yolundan bir süre gittikten sonra inip bir taksiyi gasp ediyor. Onunla da 17-20 kilometrelik yolu katedip, Ankara’nın merkezine ulaşıyor. Yani Kızılay’a geliyor. Yine tek bir polis ekibi hareket geçirilmiyor. O yolu her gün sabah akşam kullanan biri olarak söylüyorum, YÖK kavşağından Konya yoluna kadar en az 3-4 polis ekibi yolda bekliyor. Biri harekete geçse, diğerleri birkaç dakika içinde orada olur.
Olay 14.30 civarında oluyor. 15.00 sularında da Kızılay’a ulaşıyor. Trafiğin çok yoğun olduğu bir saat değil. Ama Çalışma Bakanlığı kavşağından Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay’ın önünden Kızılay’a, uzunlu kısalı alt geçitlerden geçilerek ulaşılıyor. Meclis kavşağı ile Kızılay arası trafik yoğun. Bu kadar ayrıntılı yol haritası çıkarmamın sebebi bunlardan herhangi birinde bir araç plakası verilerek yapılacak kontrol şahsın kıskıvrak ele geçirilmesini sağlar. O da olmuyor. Kızılay’da inip, elini kolunu sallayarak izini kaybettiriyor suikastçı.
Belki bu denli kolay kurtulmanın verdiği rahatlıkla olsa gerek, İstanbul’a gitmek üzere AŞTİ’ye gelince orada yakalanıyor.
Suikastçinin kaçıp kurtulması için hiçbir engel yoktu.
Bunun adı ihmal değil, “düpedüz suikastını yap da kaç” demek.
Allah Türkiye’nin yüzüne bakıyor, katiller suikast mahallinde bir bir ele geçiriliyor.
Eğer zanlı yakalanmasaydı, biz bugün farklı kavgaları yapıyor olurduk.
Ama olsun bize fark etmez, yine birbirimizi suçlarız.
Ahmet Necdet Sezer seçildiğinde Kamer Genç, “Eşkiyalar var. Ne olur ne olmaz cumhurbaşkanını yemin ettirip, Köşk’e çıkaralım” demişti.
Şimdi Abdullah Bey için aynı şeyler geliyor aklıma...
27.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|