Yeni Asya ekolü olarak adlandırılan ve ölçülerini Risale-i Nurdan alan çizgi, demokrat misyona verdiği destekle, ehl-i din arasında farklı bir yere sahiptir. Dini siyasete âlet etmenin sosyal bünyede açacağı tahribata dikkat çeken Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebini takipte tavizsiz bir titizlik gösteren Yeni Asya ekolünün haklılığını zaman tefsir etmiş ve edecektir.
“Bu vatanda dört parti var” diyerek ana siyasî eğilimleri tahlile tabi tuttuğu lâhika mektubunda, Demokratların neden desteklenmesi gerektiğini anlatan Bediüzzaman, talebelerinin şehadetleri ile hayatta iken bu desteği tatbikatıyla da göstermiştir.
Bediüzzaman, Ahrarların hürriyetçi geleneğini devam ettiren DP’ye açıkça destek vermiş, Emirdağ ilçe teşkilâtını talebelerine kurdurarak, ziyaretine gelen milletvekilleri ile görüşmüştü. DP döneminde devam eden mahkemeleri ve emniyet makamlarının dindarlara karşı kötü muamelelerini bürokrasiye hâkim olan Halk Partisi zihniyetinin varlığına bağlayarak, Demokratları açıkça korumuştu.
Bediüzzaman, ehl-i haktan görünerek Demokratlara darbe vurmaya çalışanların varlığından da söz etmiş, Demokratları ve ehl-i imanı bu tehlikeye karşı uyarmıştır.
İnanmadığı ve taraftar olmadığı halde Demokratların arasına giren ve kendini Demokrat gibi gösteren bazılarının Demokratları dinin aleyhindeymiş veya en azından dine lâkaytmış gibi gösterme oyununa dikkat çeker. Hem Demokratlar, hem de vatan ve millet aleyhine büyük bir tehlike oluşturan bu duruma karşı ehl-i imanı, Kur’ân ve vatan namına Demokratlara yardımcı olmaya çağırır.
Açık bir tezgâh olduğu anlaşılan Ticanî olayından ve Ahmet Emin Yalman suikastinden sonra DP aleyhine başlatılan kampanyaya ve daha dindar görünümlü olan Millet Partisinin varlığına rağmen, Bediüzzaman 1954 ve 1957 seçimlerinde de DP’ye desteğini açıkça sürdürür. Bu desteği, oyunu izhar ederek gösterir, “Benim reyim ehemmiyetlidir” diyerek, özellikle ehl-i imanı hedefleyen bir davranış sergiler.
Üzerinde önemle durulması gereken bir husus da şudur:
Günümüzdeki Demokrat mânâsındaki parti mensuplarının takındığı bir takım siyasî tavırları yanlış yorumlayarak, ‘Hata yaptılar’ değerlendirmesinde bulunanların isabet edip etmedikleri hususunda yapılacak en doğru karar Bediüzzaman’ın hayatına bakmaktır. Bediüzzaman’ın DP’yi tercih ederken parti zihniyeti ve disiplinini esas aldığını, şahsî kusur ve tavırlara önem vermediğini görürüz. Çünkü ekonomi sanayi ve siyaset gibi konular teknik meseleler olduğu için, “San’atta salâhatten ziyade maharet geçerlidir” ölçüsüne göre, devleti idare etmek san’atını icra edenler için tercih kıstası dindarlığı değil, işe olan yatkınlığı ve ustalığı olmalıdır.
Bu ölçüye örnek bir olay Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ’da iken yaşanmıştır: Barla’da iken aleyhinde bulunan ve kendisine yapılan bazı zulümlere sebep olan bir öğretmenin (Tevfik Tığlı) DP’den aday olması üzerine talebelerinin aleyhinde bulunarak seçilmesini engelleme çalışmalarına mani olmuştur. “Mecliste parmak hesabı vardır. Kimse parti zihniyetinden ayrı hareket edemez” diyerek, partiyi desteklemeye devam etmelerini istemiştir. Hatta durumu düzeltmeleri için talebelerini harekete geçirmiştir.
CHP ve millî şef İsmet İnönü’nün başını çektiği ve dindarların, milliyetçi ve muhafazakârların da dolaylı-dolaysız destek verdikleri karalama ve zayıf düşürme kampanyaları esnasında DP ve Demokratlar lehinde açık bir tavır takınarak “Nurcular Demokratlara nokta-i istinaddır” diyerek demokratların yanında olunması gerektiği talimatını vermiştir.
DP’nin iktidar olur olmaz başlattığı dini ihya hareketine karşı bir tertipten ibaret olan Ticanî hareketinden sonra çıkarmak zorunda kaldığı M. Kemal’in şahsını, hatırasını, ilke ve inkılâplarını koruma altına alan 5816 Sayılı Kanun, Anıtkabirin yaptırılması, radikal sağ eğilimli kimseler tarafından düzenlenen başarısız Ahmet Emin Yalman suikastinden sonra yapılan geniş çaplı tevkifleri ve CHP tarafından başlatılan ‘Vatan ve lâiklik elden gidiyor, irticaya taviz veriliyor’ kampanyasına karşı ülkenin değişik yerlerinde Başbakan Adnan Menderes’in yaptığı lâiklikle ilgili konuşmalarını ‘şer güçlere verilmiş rüşvetler’ olarak değerlendiren Bediüzzaman, Demokratları bunlardan dolayı tenkide yönelenleri de “Ben onların kalbini biliyorum, dine ve dindarlara karşı samimidirler” diyerek durdurmuş, ‘dine hürmetkâr’ kabul ettiği Demokratları desteklemeye devam etmiştir.
Bütün bu ölçüler ve demokrat misyon çizgisi orta yerde dururken anlık siyasî dalgalanmalar ve günlük gelişmelere bakarak hissî kararlar verilmemeli, Risale-i Nur’un bir bütün olduğu hatırdan çıkarılmayarak, Bediüzzaman’ın siyasî tesbitleri esas alınmalıdır.
Hepinize hayırlı haftalar diliyoruz.
11.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|