Ülkemizde kadın hakları ve problemleri konusu tartışıldığında gündeme gelen ilk konulardan bir tanesi de kadın ve siyasettir. Kimilerince ülkemizde çözülmeyi bekleyen bunca kadın probleminin yegâne sebebi meclisteki kadın milletvekili sayısının azlığıdır. Zira kadınlar siyasetten uzak durduğu, meclise girmediği için kadın problemleri kronikleşmiştir…
Yaklaşan seçim öncesi partilerin milletvekili aday listelerinde kadın adayların ilk sıralarda yer almaları ve sayılarının yüksekliği, meclise girecek kadın milletvekili sayısının fazla olacağının bir delili. Bakalım bu durum üniversitelerdeki başörtüsü yasağının aşılmasına ne katkı sağlayacak? “Ülkenin zaten böyle bir problemi yok!” duyarsızlığında mı kalacaklar, yoksa bu yaraya merhem bulma arayışında mı olacaklar? İşte bir sağlama fırsatı! Bakalım meclise giren kadınlar kadın problemlerini halledebilecekler mi? Bekleyip göreceğiz…
Hayalen Asr-ı Saadetteyken…
“Sahabelerim yıldızlar gibidir, hangisine tabi olursanız hakikati bulursunuz” meâlindeki hadisin pek çok hikmetlerinden bir tanesinin de bizi Sahabelerin yaşantısını öğrenmeye teşvik olduğunu düşünmüşümdür hep. Hz. Hatice’nin asaleti, Hz. Ebû Bekir’in doğruluğu, Hz. Bilâl’in sadakati, Hz. Osman’ın teslimiyeti, Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Ayşe’nin ilmi, Hz. Fatma’nın şefkati, Hz. Hasan ve Hüseyin’in şehadeti… Kaynaklarda onların hayatına dair sağlam kanallarla aktarılan o kadar çok detaylı hayat kesitleri var ki. Birini bile okurken hayalen müşahede etsek aldığımız çok ibret dersleri oluyor. Sıkıntımız dağılıyor, kalbimiz ferahlıyor, hayata bir başka açıdan bakıyoruz… Tıpkı uçsuz bucaksız çöllerde yolunu kaybeden bir gece yolcusunun yıldızlara bakarak yönünü bulması gibi, hadiselerin baskısından bunalan bizlere de onların nuranî yaşantıları yol gösteriyor, örnek oluyor… Elinizin altında onların hayatlarına dair sağlam bir kaynak mutlaka bulunsun. Hani içinize bir sıkıntı çöreklenirse, ilk yardım çantası gibi okuyup ferahlanırsınız…
Çocukların beynini yıkamayın!
Bu cümle tanıdık değil mi? Çağdaş(!) hayat içinde çocuklarınıza dinî eğitim verme çabanız hemen “Beyin yıkama!” olarak tanımlanır. Çok uzağa gitmeye gerek yok, belki de aile çevrenizden bir kişi bile bu sözü sarf edebilir! “Şimdi daha çok küçük şekerim! Biraz daha büyüsün, ne öğreneceğine kendi karar versin! Onun tercihlerine karışmak yanlış!” Hatta medyada bu işin nüfus cüzdanının din hanesini boş bırakmaya varan örneklerini zaman zaman takip etmek mümkün. Öyle ya, çocuk hangi dini seçeceğine ileriki yıllarda kendi karar versin! Oysa ki, bir tohumu bile toprağa ektiğinizde ona uygulayacağınız bakım işlemleri bellidir. Düzenli olarak vitaminleri, sulama ve zararlılara karşı ilâçlama işlemlerini yapar, serpilip çiçek açacağı, meyveye duracağı günleri hedeflersiniz… Vazifeniz, onun sağlıklı gelişimine yardımcı olmaktır. “Ne hali varsa görsün”, deyip sizi bekleyen sorumluluklardan sıyrılamazsınız… Bir tohumda bile durum böyleyse, çocuklarımız daha itinalı bir eğitimi hak etmiyor mu? Manevî eğitim vazifemizi çocuğumuzun küçüklüğünden itibaren yaparız, ama büyüdüğünde dinen mesuliyet yaşına girdiğinde, sonrasına kendisi karar verir. Yaşantısına müdahale edemeyiz. Eğer onların küçük dünyalarında dinî motifleri yerleştirmez, Allah’ı, Peygamberleri, Sahabeleri, melekleri, cenneti anlatmazsak (kâinat boşluk kabul etmez), zaten başka batıl kavramlarla zihinleri yıkanacaktır! Hedefi olmayana yol gösteren çok olur! Sözgelimi malûm medyanın bu konuda sayısız modeli(!) var... Yarışmalar, yerli yabancı diziler, çizgi filmler, müzik, eğlence programları… Bunları örnek alan gençlerin içler acısı hali, aileler için çocuk eğitiminde Kur’ân ve Peygamberimizin sünnetinden daha isabetli bir yol olmadığının en güzel delili.
10.06.2007
E-Posta:
[email protected]
|