Şefkat, maddî, manevî hiçbir karşılık beklemeksizin fedakârlık yapmak, sevmektir.
Benmerkezci olmanın âdeta kutsallaştırıldığı ve dahası yayılarak küreselleştiği günümüzde, şefkat duygusuna ne kadar da ihtiyacımız var!
ÂCİZ, FAKİR, ŞEFKATLİ VE
MÜTEFEKKİR
Şefkatli sevmelerimiz, netice itibarıyla gücümüzün ne kadar az olduğunu ve elimizde hiçbir şey olmadığını fark ettirir bizlere. “Benim ondan ne farkım var? Onun yerinde ben de olabilirdim,” düşünceleriyle paylaşma, yardımlaşma ve dayanışmanın önemini kavratır. Gücü ve kudreti nihayetsiz, zenginliği sonsuz olan bir Zata, Yaratıcıya ihtiyacımızı hissettirir. Dolayısıyla kendimizle, kâinatla bütünleşiriz şefkat sayesinde.
ŞEFKAT GÖZLÜĞÜ
Şefkat duygumuz eğer bir gözlük olsaydı neler görürdük kendimizde ve çevremizde?
Yediğimiz gıdaların damarlarımızda akan kan hâline gelmesi, hücrelerimiz arası yardımlaşma ve dayanışma, sonsuz bir şefkatin izlerini taşımıyor mu?
ŞEFKAT KANUNU
Güneşin ve ayın hizmetimize sunulması, toprak, hava, su, ışık unsurlarının bizim için çalışmaları, şuursuz mahlûkatın son derece şuurlu hareketleriyle yeryüzünde âdeta beşiğindeki bir bebek ihtimamıyla bizimle ilgilenmeleri, ihtiyacımıza koşmaları neden? Bu işleri yaptıran biz olmadığımıza göre onları çalıştıran Zât var. Arıya bal yapmayı, ipek böceğine ipek dokumayı öğreten, güneşi, ayı, toprağı ve havayı bizim için çalıştıran o Zât sonsuz merhamet sahibi. Bütün bu şefkatli işler, Onun sonsuz şefkatinin tecellileri...
ŞEFKATİN ÖZELLİKLERİ
Şefkat öylesine lezzetli ki, bir anne evlâdı uğruna ölümü göze alabiliyor. Korkak bir tavuk bile...
Öyle geniş bir duygu ki, evlâdı vesilesiyle anne, bütün yavrulara şefkat besleyebiliyor. Zaman zaman gazetelerde yer alan kedi yavrusunu emziren köpekleri hatırlayın...
Sevdiklerimize şefkatle muamele ediyor, onlara şefkat gösterenleri seviyor, yardımseverliğini övüyoruz. Mukayese yaparsak, bütün mahlûkâta şefkatle muamele edip, onların bütün ihtiyaçlarını karşılayan Rabbimizin Rahman ve Rahîm isimlerini ne kadar çok sevmemiz gerekir, değil mi?
Bize verilen şefkat duygusunu tefekkürle incelediğimizde, kâinatla bütünleşip, sonsuz şefkat sahibi Rabbimizin huzurunda hissediyoruz kendimizi, değil mi?
ŞEFKATİ NASIL KULLANACAĞIZ?
Şefkat duygusu eğer Allah adına kullanılmazsa, büyük bir ıztırap yaşatır sahibine.
Solan yapraklar, batan güneş, ölen dostlar, kuruyan çiçekler böcekler ıztıraplarla dağlar yürekleri... Şefkatteki lezzetin acz ve fakr yüzünden eleme dönüşüvermesidir bu.
Oysa ki, bu pırlanta misâl duygu Allah adına kullanıldığında kişinin kendine, eşine, anne babasına, çocuğuna, topluma, kâinata bakışını değiştirir, güzelleştirir.
Şefkat, aile hayatına, yıllar geçtikçe eskiyip yıpranmak bir yana güzelleşen, artan değerleri kazandırır. Kişi, eşi, çocuğu, ana babasına ciddî, samimî ahiret arkadaşları olarak davranır.
Şefkat duygusu Allah adına kullanıldığında toplum hayatına kardeşlik ve dayanışmayı kazandırır. Zengin fakiri himaye, fakir de zengine hürmet ve itaat eder. Zekâtın emredilmesi ve faizin yasaklanmasıyla dinimizde şefkat âdeta kurumsallaşmıştır.
BAZEN DE...
Şefkat gözlüğüyle baktığımızda, bazen Rabbimizin şefkatle değil de sanki gazap ve hiddetle tasarruf ettiğini görüyoruz. Korkar, endişelenir, yalnızlık hisseder, güvende görmeyiz kendimizi, “Neden ki?” suâlini sorar aklımız.
Bir annenin çocuğunu terbiye ederkenki korkutmasına benzer bu durum. Çocuk korkar, ama anne sinesinden başka gidecek yer var mıdır ki? Ağlayarak koşup, yine korkutan şefkatli kucağa sığınır.
O çocuktan ne farkımız var?
Olayları değerlendirirken fazla şefkatli olmak da ayrı bir elem sebebidir. Bediüzzaman Hazretleri şu ikazı yapar:
“Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gazabından fazla gazap edilmez.
Öyleyse işi bırak Adil-i Rahîm’e. Fazla şefkat elemdir. Fazla gazap zemime.” (zemime: beğenilmez)
Hz. Yakup (a.s.), oğulları Hz. Yusuf’un kanlı gömleğini “öldü!” diye getirdiklerinde, şefkat elemine şu dua ile merhem sürmüştü:
“En iyi koruyucu Allah’tır. O merhametlilerin en merhametlisidir!” (Yusuf Sûresi, 64.)
ŞEFKAT, AŞKTAN DA ÜSTÜNDÜR!
Risâle-i Nur mesleğinin dört esası “acz, fakr, şefkat ve tefekkür”dür.
Bediüzzaman Hazretleri kişisel ilişkilerimizde şefkatin aşktan daha üstün olduğunu belirtir. Hatta bu konuda İmam-ı Rabbânî’ye hafif bir muhalefette bulunur. (Mektubat, s. 34.)
Aşkın ve muhabbetin ücret ve karşılık beklediğini, özel olduğunu, şefkatin ise karşılık beklemediğini, geniş olup herkesi, her şeyi kuşattığını belirtir.
Şefkat aşktan daha keskin, parlak, ulvî ve nezihtir. Peygamberlik makamına lâyıktır.
Risâle-i Nur hakikatlerini sık sık okuma gerekliliği üzerinde duran Bediüzzaman Hazretleri, külliyatında, sadece bir konunun en az on beş günde bir okunmasını “özel kayıtla” tavsiye eder. O da sevginin karşılık beklemeden, sırf rıza-i İlâhî için verilmesini anlattığı İhlâs Risâle’sidir.
Bu pırlanta misâl duygumuza özen gösterip, iyi muhafaza edelim!
13.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|