Akşam olunca tatlı tebessüm belirir yüzlerde, gözler evin yolunu gözler olur… Yüreklerde sevinç serinliği eser, yürümeler hızlanır, yollar yorulur koşuşturmacadan…
Sabah ne kadar sakinse akşam o kadar canlıdır, camlarda ışıklar yandıkça şenlenir can evler… Herkes bir şeyler biriktirmiştir gün boyunca, dökerler orta yere… Yüreklerine yığdıklarını bırakmanın hafifliğiyle incelir ruhlar…
Sevgi solur sineler, samimiyet dökülür dudaklardan… Güneş batmış gün akşama dönmüştür, yeni bir doğuş başlamıştır duyguların derinliklerinde… Hisler keskinleşmiş, zihinler durulmuştur… Sakin limanlara dalmıştır iç âlem…
Gün gözden geçiriliyordur; üzüntüler sevinçler, evetler hayırlar, kederler zevkler, keşkeler iyi oldular, umutlar umutsuzluklar, haklılık haksızlık, alınanlar verilenler, istekler istemedikler, şükürler isyanlar, takdirler tekdirler, yetişilenler yetişilemeyenler… Hayatın her karesi şuur altında bir yerlere yerleşir… Gün olacak kullanılacaktır, zamanın başka diliminde hayatın başka bir halinde…
Gün akşamdır ve başka bir hayat başlamıştır… Dıştan içe geçiş, yüzeyden derinliklere dalıştır… Eylemler, söylemler susmuş konuşan sende saklı kâinatlar… Bir çözebilsek o dili, dileklerimizi düşlerimizi tekrar gözden geçirirdik her halde…
Sevindiklerimiz sevinç vermez, üzüldüklerimiz üzmez, hayallerimizin çok daha uzağına uzanırdı umut ellerimiz…
İçimizde elem âlemler, keder kâinatlar kadar saklı cennetler, mutlu kâinatlar barındırdığımızı bilir, öylece bakardık dışın geçici güzelliğine… Elemlerin âlemlerin kapısını açan birer anahtar olduğu şuuruyla yaşar, hayatımızı kederlere boğmazdık…
Akşam, günün durulduğu, iç şavkların yandığı zaman… Sevincimiz, sevdiklerimize sığınmamızdan, kendimize yönelmemizden… Doğan ay, yanan yıldızlar yanlığımızda yalnız bırakmazlar bizi… Bir şeyler alır, bir şeyler veririz onlara… Işığın renksizliğiyle tutuşur, sessizliğin sesiyle söyleşiriz… Aydan akan durulukla dinlenir ve dirilir duygularımız… Yıldızlar, yalnızlığımızın göğe çakılmış çivileri… Yeryüzü, yetim hislerimizin mezarı…
Akşamın hüznü varlıkla yokluk, sevinçle keder, hasretle vuslat, aydınlıkla karanlık, içle dış arasındaki salınımdan… Hasret kalan gözlerin renginden değil…
Bu böyle gitmeyecek, bir gün gelecek akşamsız günlerde buluşacağız… Geçicilik geçecek gerçek kâinatın sonsuzluğunu soluyor olacağız… Yıldızlardan devşirdiğimiz, yüreğimizde yetiştirdiğimiz ışık, hayat kaynağımız olacak orada…
Hazır mıyız bu günün akşamında ışık emmeğe? Hazırsak zamanın hızından çok daha hızlı ışınlanırız evrenler kâinatına…
Evleriniz ve kâinatımız ışıksız kalmasın… Sönmeyen bir hayatta bize lâzım olacak çünkü…
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|