İfsat komiteleri meş’um emellerine kavuşmak için, her yola başvuruyor, her türlü oyunu oynuyorlar. Hevâ ve heveslerinin esiri olan o malûm çevreler, her türlü hayvanî duygularını serbestçe yaşayabilmek için, kendilerine uygun bir toplumun oluşması için akla gelmedik senaryolara, sinsice plân ve tuzaklara başvurmaktan çekinmiyorlar.
Bunun için de, kendileri açısından en büyük engel olarak, dinî değerleri ve manevî yaşantıları gördüklerinden, bütün faaliyetlerini ve çabalarını bu değerlerin tamamen veya kısmen ortadan kaldırılmasına sarfediyorlar. Çok acı bir gerçek var ki, çoğu zaman bu çabalarında da muvaffak olup, o malûm emellerine kavuşuyorlar. Bugüne kadar görebildiğimiz manzara, şahit olduğumuz durum budur maalesef.
Meş’um emelleri için masum çocukları dahi kullanmaktan çekinmeyen, onları içki ve uyuşturucunun pençesine sürükleme alçaklığını göze alan, bu insan kılığındaki canavarların yapamayacakları hiçbir şenaat, işlemeyecekleri hiçbir gaddarlık yoktur.
Minnacık çocuklara bu canavarlıkları yapanlar, yetişkin gençlere daha acımasızını, daha dehşetlisini yapmaktan hiç çekinirler mi? Heva ve nefisleri galeyanda olan gençlerin önüne, akla durgunluk verecek, şeytanı dahi hayrette bırakacak tuzaklar kuruyorlar ki dehşete düşmemek mümkün değil.
Akıldan ziyade his ve heveslerinin esiri olmuş, manevî bir hayatın uzağındaki yaşantıyla gününü gün etmekten başka bir derdi, bir gayesi olmayan gençleri yoldan çıkarmak hiç de zor değil ifsat komiteleri için.
İçki, kumar, uyuşturucu, fuhuş gibi iki dünyamızın geleceğini karartan, hayatı kısa zamanda zindana dönüştüren bu gibi kötü alışkanlıklara düşmek, günümüzün nefislerinin esiri olan gençler için en büyük tehlike olsa gerek.
Zehirlemekten zevk alan, ifsat etmeyi meslek seçen malûm çevrelerin en önemli diğer bir çalışma alanları da, kadınlar camiasıdır. Taife-i nisâ dediğimiz bu camia, ifsat komitelerinin hedef olarak seçtiği, hiçbir zaman değişmeyen bir alandır.
Cemiyeti yoldan çıkarıp, dejenere etmenin en tesirli, en kestirme çaresinin, kadınları yoldan çıkarıp, ifsat etmekle mümkün olacağını hesap eden malûm ifsat şebekeleri, bu emellerine ulaşmak için, olmadık tuzaklara, akla gelmedik plânlara başvururlar.
His ve hevesin taşkınlıklarıyla akıldan ziyade hisleriyle hareket eden, ileriyi pek göremeyen, her tarafı toz-pembe görmeye alışık, mânevî hayattan uzak bilhassa genç kadınların böyle karanlık senaristlerin tuzak ve senaryolarından korunmaları oldukça zor.
Bu geçici, fani hayatın, aldatıcı ve sonu olmayan zevk ve lezzetlerinin peşinden koşan, ahireti ve ebedî hayatın hakikî ve kalıcı zevk ve keyiflerini hiç hatırlarına getirmeden yaşamayı tercih eden genç kızlar, ifsat komitelerinin ve karanlık mahfillerin iştah açıcı cazip avlarıdır her zaman.
Kısaca, tehlikenin boyutu tahminlerimizin de çok ötesinde. Bu şirret insanların, bu pis ve çirkef faaliyetlerini anlatarak zihinlerinizi bulandırmak, akıl ve kalplerinizi karamsarlığa sokmak değil gayem. Tertemiz insanlarımız üzerine oynanan oyunları, sergilenen menfîlikleri ve çirkinlikleri nazarlara sunmanın çare olmadığını da biliyorum. Esas hüner, aslolan, çare ve tedaviyi sunmaktır insanımıza. İnsanımızı o gibi hastalıklardan alıkoymaktır. Mühim olan, insanlarımızın iki hayatını da karartmaya çalışan o karanlık mahfilleri yok ederek, ışıklı yolu göstermektir.
İnsanlarımızın kahir ekseriyeti, gözü kapalı olarak hayatlarını yaşıyorlar. İfsat komitelerini fark edemiyorlar. Hatta onları dost kurtarıcılar olarak biliyorlar. Onların sinsi oyunlarını şeytânî tuzaklarını tanımıyorlar. İstemeyerek içine düştükleri bataklıkların mahiyetini bilmiyor, hatta o çamurlu, pis balçıkları misk-ü amber olarak anlıyorlar.
Bediüzzaman da, tâ yıllar önceden, bu asrı, bedbaht asır, dehşetli asır, gaddar asır, rezil asır olarak vasıflandırıyor. Ve bu zamanda, dakikada yüzlerce günahın insana saldırdığını haber vererek, ehl-i din için tehlikenin acımasızlığını ve boyutunu gösteriyor.
İşte bu tehlikenin tek çaresi, dinî bir yaşantı olsa gerek.
06.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|