Fransa’da seçimlerin arifesinde finalistler Sarkozy ve Royal bir televizyon müsabakasında karşı karşıya gelerek kozlarını paylaştılar. Müsabaka Türkiye üzerinde cereyan etti. Sonrasında Sarkozy’nin yine Türkiye’ye yüklenmekten kendisini alamadığını ve ‘Türkiye AB’ye girerse, Kapadokya köylüleri (bile) İslâmcı olur’ diye büyük bir laf ettiğini öğrendik! Yahudi kökenli olmasını Jerusalem Post gazetesine de teyid eden (5/5/2007) Sarkozy, hayat felsefesini İslâmcılık ve Türklük nefreti üzerine kurmuş. İşi gücü ‘İslâm tehlikesi’ni kontrol altına almak ve bertaraf etmek. Bu bağlamda, Le Pen’in elindeki ırkçılık kartını kaptığı da ifade ediliyor. Sarkozy hakkında söylenecek çok söz var, ama okurlarımız Baykal simetresi nereden çıktı, diye haklı olarak sorabilirler. “Baykal ne iş?” diye soruların çıkabileceğini farzediyorum. Hemen söyleyeyim, bu bağlantıyı ve benzetmeyi ben yapmıyorum, bizzat Ortadoğu uzmanı Patrick Seale yapıyor. Bilen bilir: Kendisi hatırı sayılır bir Ortadoğu uzmanıdır. Rusya eski başbakanlarından ve Pravda gazetesi Ortadoğu eski muhabiri Primakov ile Le Monde Ortadoğu eski muhabiri Eric Rouleau, ancak ona ayar ve eşdeğer gösterilebilir. Onunla mukayese edilebilirler. Özel uzmanlık alanı ise, Esad ailesidir. El Hayat gazetesinde, ‘Türkiye ve Fransa’da siyasal İslâm’ başlıklı bir makale kaleme almış. Burada söz konusu ettiğimiz simetriyi yakalıyor. Çankaya’yı İslâmcılara bloke eden Kemalistleri Sarkozy’ye benzetiyor. İslâmcıları Çankaya önünden püskürtme siyasetiyle, onları Fransa’ya sokmama veya bloke etme siyasetini paralel olarak nitelendiriyor.
***
Seale şöyle bir analizde bulunuyor: Sarkozy ve benzerlerine göre Avrupa’da laikliğin kalesi Fransa iken, Kemalistlere göre Türkiye’deki laikliğin kalesi de Çankaya’dır. Bu laiklik misyonu içinde Sarkozy’nin ayrı bir yeri var. Bu bağlamda, Sarkozy siyasal İslâm’dan hoşlanmadığı gibi, genelde Arap ve Müslüman kimliğinden de hoşlanmıyor ve bunu gizleme gereği de duymuyor. Onun nefret ettiği bu Müslüman topluluklar, Paris’in periferisinde yaşıyorlar. Türklerin Avrupa’ya girmesi halinde bu yolculuk periferiden Avrupa’nın kalbine doğru ilerleyebilir. Aynı yorumlar Çankaya için de yapılıyor. NY Times gazetesinin ‘Turkish Court Blocks Islamic Candidate’ başlıklı makalesinde Sabrina Tavernise, AKP’nin 4 yıllık iktidar serüveni içinde periphery/kenardan merkeze/mainstream’a doğru ilerlediğini ileri sürüyor. Baykal, kendisini ve siyasî kariyerini Çankaya’yı İslâmcılara kapatmaya ve geçit vermemeye adamışken, Sarkozy de onları ve bilhassa Türkleri Avrupa’ya sokmamaya adıyor. Baykal ile Sarkozy’nin paranoyası aynı: İslâmcılar Çankaya’ya; İslâmcılar Avrupa’nın merkezine doğru ilerliyorlar. Öyleyse durumdan vazife çıkarmak gerekiyor: İslâmcılar ne Çankaya’ya, ne de Avrupa’ya girebilirler! Yürüyüşleri derhal durdurulmalı. Çankaya Türkiye’deki laikliğin, Fransa da Avrupa’daki laikliğin sembolü. Sarkozy ile Baykal’ın Araplara bakışı da aynı. Muhtıradan sonraki ilk konuşmalarından birisinde AKP’nin Arap kimliğinin taşıyıcılığını yaptığını ve bu anlamda ve bağlamda Truva atı vazifesi gördüğünü iddia etmiştir. Neyse ki, bu defa Taliban bağlantısını unuttu. Sarkozy’de de müthiş bir Arap ve Arap kimliği nefreti var. Bundan dolayı Neron gibi Paris’i yaktıran adam unvanı ve sıfatı kazanmıştır. Ama ne yazık ki, Fransız kamuoyu çılgınlara oynuyor veya gizli Le Pencilere omuz ve destek veriyor.
***
Yine Baykal, konuşmasında fetihçilikten bahsetti. Abdullah Gül bağlamında bu ifadeyi ilk kullanan kişi Nuray Mert olmuştur. Nuray Mert’ten ilk alıntıyı Ertuğrul Özkök yapmış, ardından Baykal da patentine işaret etmeden AKP’nin fetihçilik yaptığını ileri sürmüştür. Fetihçilik ifadesi de bize bir yerlerden tanıdık geliyor. Bernard Lewis’in fetihçiliği ile Baykal’ın fetihçilik tanımı aynı. Lewis’e göre Müslümanlar Avrupa’yı fethederken, Baykal’a göre AKP kadroları Çankaya’yı fethediyor. Demek ki, İslâmcılığa karşı mevzii aldığını ve ulusalcılığın sınırlarını beklediği intibaını veren Baykal, bu yürüyüşünde yalnız olmadığı gibi, millî veya ulusal da değil. Uluslararası politikanın bir uzantısı ve sadece yerli bir seslendiricisi. İşte bu noktada, Patrick Seale devreye girerek, bu politikayı teşhis ediyor. İslâmcıları Çankaya’dan püskürtmek ile Müslümanları, Arapları ve Türkleri topyekûn olarak Fransa’nın ve Avrupa’nın kapılarından püskürtmek… Bernard Lewis ve Richard Perle, Türkiye’nin AB’ye girmesi politikasını veto ettiklerine ve Sarkozy de ABD’nin Fransa’daki atı olduğuna göre, öyleyse Sarkozy onların teorilerinin bir uygulayıcısından ibaret. Yürütmeyi o yapıyor. Bağlantılar bakın nereye çıkıyor!
Not: Önceki yazılarımdan birisinde; “Kâbe Arab’ın olsun , Çankaya bize yeter” dizesi sehven Behçet Kemal Çağlar’a atfedilmiştir, halbuki bu satırlar Kemalettin Kamu’ya aittir. Duyurur, özür dilerim.
06.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|