Her neye sahipsek bir imtihan vesilesi. Sahip olamadıklarımız da. Bazan Allah verir dener. Bazan da vermeyerek. Verdiğinde şükredebiliyor, nimetin hakkını verebiliyor, vermediğinde de sabredebiliyor mu diye.
Olmadığında sabretmek kadar olduğunda şükredebilmek de zor.
Diyelim ki insan mal nimetine kavuştu. Malın iyi insanın elinde iyi, kötü insanın elinde kötü olduğunu biliyoruz.
Demek nimetler kullanana ve kullanılan yere göre anlam kazanıyor.
İyi insanın elinde her şey olduğu gibi mal da değer kazanıyor, işe yarıyor, faydalı hâle geliyor ve sevap kazandırıyor.
İşte imtihan! Mala sahip olan kişi acaba bu malı helâl yollardan mı kazanmış ve helâl yollarda mı harcıyor? Zekâtını verip hayra sarf edebiliyor mu?
İşte malın hakkı budur. Mal nimetine şükretmek böyle olur.
Birgün Allah Resûlüne (asm) sorulmuş: “Hangi sadakanın sevabı daha üstündür?” diye. Allah Resûlü de (asm) buyurmuşlar ki: “Sağlığın yerinde ve malı çok sever, yoksulluktan korkar, zenginliği umar olduğun anda verdiğin sadaka. Yoksa ihmal edip can boğaza geldiğinde, ‘Filana şu kadar, filana bu kadar verin’ demekte fayda yoktur.”1
Hasta bir insan, hastalığından korktuğu için iyileşmek düşüncesiyle malını dağıtabilir. Ama sağlığı yerindeyken dağıtması başka.
Malı pek sevmeyen bir insanın hayır hasenat yapması kolay olabilir. Ama mal sevgisi kalbine kökleşmiş, zerrelerine kadar işlemişse böyle kimsenin yaptığı hayrın sevabı şüphesiz çok büyüktür.
Yoksulluğa düşmekten korkan bir insanın hayır yapması zordur. Ama “Rızkı veren de, alan da, daraltan da, genişleten de Allah’tır” inancıyla verebilen ve vermekle malın değil eksilmek aksine çoğalacağına inanan bir insan fakir düşme korkusuna kapılmaz, hayır yapmakta tereddüt etmez.
Zengin olmayı, zengin kalmayı ister insan şüphesiz. Ama sadaka malı eksiltmez inancına sahip olursa sadaka vermekten çekinmez.
Bu imkân ve fırsatlar elindeyken hayır yapmayıp da can boğaza geldiğinde, ‘Filana şu kadar, filana bu kadar verin’ demenin elbetteki insana hiçbir faydası olmaz. Bir âyette de şöyle buyurulur: “Sizden birine ölüm gelip de, ‘Ey Rabbim, ne olurdu bana biraz daha mühlet verseydin de malımın sadakasını verip sâlihlerden olsaydım’ demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden bağışta bulunun. Eceli geldiğinde hiç kimsenin ölümünü Allah geri bırakacak değildir. Bütün yaptıklarınızdan Allah hakkıyla haberdardır.”2
Dipnotlar:
1- Buharî Zekât: 92; Müslim, Zekât: 103; Neseî, Zekât: 83.
2- Münafikûn Sûresi: 10-11.
06.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|