Kalpten çıkmayan kelâm kalbe gitmez... Kelâmın kalbi, kalbin kemâlinde… Sözler ne kadar süslü, cümleler ne kadar cilâlı ise de nefsî derinlikten çıkıyorsa bulayacağı yankı da nefislerde olacaktır. Ulvî duygulardan doğan söz, ulvî duygularda karşılık bulur… Aklıyla hitap eden akılla dinlenir… Gönülden dökülenler gönüllere akar…
Sözün özü, özün sesi… Sesler özün renkleri… Renkleri gören gözler, gizliliği gizleyemez… Renklerin, seslerin sessizliğinde konuşur ruhlar…
Tribünlere konuşanlar bir tutam alkış alır, görünmek isteyenler görünürler ve kaybolurlar… İnandık dediklerini yaşamayanların konuşması kulaklardan girer, kulaklardan çıkar… İnanıyor görünenlere hangi temiz gönül inanır? Sahtecilik hiçbir zaman sahici olmaz.
Yalanın bol olduğu pazarda sağlamlar nasıl anlaşılacak? Sağlam olunduğunda, helâli hakiki kazanç ve kâr bildiğinde, şüphelilerden kaçındığında…
Maskeliler maskelilerle karşılaşır. Maskesizlik sahiciliğini, maskeliler hile zanneder. En büyük hilenin hilesizlik olduğunu nereden bilecek hilebazlar… Avukat gibi nefsini savunan maddeciler, menfaatsizliği ne anlar… Samimiyet, yüzlerindeki müstehzî gülüş…
Doğruluk dağından düzgün odun getirmeyenlerin sözden, samimiyetten anladığı nedir? Sadece odun yakarlar, yetmedi ormanı yakarlar… Yaprakların yazdığını okuyamazlar ki onları incitmesinler.
Seslerin ve renklerin özü, ferâcesini yitirmiş gözlerde görülür mü? Sûrî görüntüyü sahi sanmak sönmüşlüğün resmi… Geçiciliğin akışında kaybolanlara ağlamak ne elem verici…
Soluksuz nefesleri ney neylesin… “Neylerse güzel eyler”e hakikî tevekkül, nefislerinin soluğunu kesenlerin şiârı… “Öz”den gayrisini yakmışlardır, eşyanın hadiselerin özüyle konuşurlar… Elleriyle yürekleri birleşmiştir; gayrilik, çelişki, çekişme yoktur…
Ne söylemişlerse yaparlar, ne yapmışlarsa söylemişlerdir… Yoksa susarlar, susmaları bile ibrettir… Sessizliğini dinleyenler ne söylediğini bilir, ne söylemesi gerektiğini de…
Helâli hevasına kurban edenler bir balon dolusu konuşur; şevksiz, renksiz, ruhsuz... Renkleri duruma göre değişir, ruhları kaygandır… Tenlere değmeyen teranelerle konuşurlar… Bir avuç alkış; ne ucuz, ne pahalı…
Hayır ve ahiret yoksa susmak; altından daha kıymetli bir hikmet değer… Hevâî haz içeren içsiz kelimeler; hiçliğe savrulan kuru yapraklar…
Konuşmaları kalp, akıl, vicdan onaylamıyorsa her kelime nefsî düşüncesizlikten doğuyordur ve nefisleri tetikler… O arbedede hangi sağlıklı hüküm verilebilir? Sağına soluna bakarak konuşmak, en sağlam ve sâlim sükûnet olsa gerek.
01.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|