Son günlerin moda tabiri; her hangi bir konuda ‘özde’ ya da ‘sözde’ taraftar olmakla izah ediliyor. Özde ya da sözde ‘demokrat,’ özde ya da sözde ‘laik,’ özde ya da sözde ‘hürriyetçi’ gibi...
‘El’e bakıp, ‘kalp’e bakamadığımıza göre beyan edilen ‘söz’leri esas almak durumundayız. Ancak, hadiselerin arkaplanını da görmek ve göstermek de vazifemiz arasında olmalıdır.
Son ‘söz’ün millet tarfından söylendiği demokratik hukuk sistemlerinde ‘özde’ ya da ‘sözde’lerin anlamı ‘sandık’larda ölçülür. Belirli aralıklarla milletin önüne gelen sandık, bu konudaki en ayırd edici ölçü kabul edilmelidir.
Milletin tercihlerinden korkan ve ürkenlerin, ‘sözde’ sandık ve seçim taraftarı olduklarını ilân etmelerine rağmen; gerçek anlamda böyle düşünmediklerine tarih şahittir. Milletin tercihlerine ‘sözde’ saygı duyduklarını söyleyenler bunu ‘açık oy, gizli tasnif’ sistemiyle geçmişte ortaya koymuşlardır. Tekrar edelim: ‘Tek parti devri’nde oylar/ reyler açık kullanılmış ve fakat bu oyların sayılması gizli yapılmıştır. Bu çağ dışı uygulama ile millet bir süre oyalanmış, ancak 1950’deki seçimlerde ancak olması gerektiği gibi ‘gizli oy ve açık tasnif/ sayım’ yapılabilmiştir. Demokrasiye atılan bu adımla milletin tercihi gerçek anlamda ortaya çıkmış ve tek başına ‘tek parti/CHP iktidarı’ dönemi tarihe karışmıştır.
Önce Ankara Tandoğan ve 29 Nisan Pazar günü de İstanbul Çağlayan’da miting düzenleyenlerin ‘söz’lerine bakılırsa; milletin tercihine saygı duyulmasını dile getirmişler. Konuşmacılardan biri, ‘ihtilâl istemiyoruz’ diye seslenmiş. Ancak bu beyanların samimî olduğuna inanabilir miyiz?
Bu mitinglerle ortaya konulan ‘demokratik tepki’nin kaynağında ne var? Özetle, bu Meclisin cumhurbaşkanı seçmemesini, ya da kendi istedikleri bir kişiyi seçmesini istiyorlar. Peki, bu Meclisi kim seçti? Tam yansıtmıyor olsa bile neticede ‘millet’in tercihi ve temayülü bu mecliste temsil edilmiyor mu? Bir yandan ‘ihtilâle hayır’ deyip, öte yandan milletin seçtiklerine güvenmemek en basitinden ‘çelişki’ değil midir?
Her iki mitinge de iddia edildiği gibi ‘milyonlarca kişi’ katılmış olsa bile, bu, ‘milletin tercihine saygı’ gerçeğini değiştirir mi? Milletin tercihini yansıtan ve en başta saygı duyulması gereken ‘seçim ve sandık’ değil midir? Ne zamandan beri ‘sandık’ların yerini ‘miting meydanları’ndaki ‘kalabalık’ aldı ve alabilir? Demokrasilerde ‘hesaplaşma’ yeri ve zamanı seçim ve sandık değil mi?
Her iki mitingi düzenleyenler ‘teknik’ anlamda çok iyi organize olmuş olabilirler. Mitinglerde dile getirilen ‘söz’ler de kulağa hoş gelebilir. Ancak işin özünde, atılan sloganlar ve ortaya konulmak istenen bir fotoğraf var. Konuşmacılar ‘ihtilâle hayır’ derken, bu sözler ‘yaşa, paşa’ diye kesiliyorsa bunun neresi’demokratik’ tepki?
Elbette miting meydanları da önemlidir, ancak son sözün ‘sandık’larda söylendiği ve söylenmesi gerektiği gerçeğini hiç kimse unutmasın ve unutturmak da istemesin.
Türkiye’nin her hal ve şartta bir seçime doğru gittiği ortada. “Söz milletindir” diyenlerin seçimden ürkmesi, korkması mümkün değil. Asıl ürkmesi gerekenler ‘açık oy, gizli tasnif’ zihniyetinde olanlardır. Onlara şimdiden seslenmek istiyoruz: Erken ya da zamanında yapılacak bir seçim sonrasında karşılaşacağınız hüsran için bahanelerinizi şimdiden hazırlayınız! Seçimlerin ‘sıcak yaz aylarında’ olması muhtemel. Ya ‘plaj’ları kapatın, ya da ‘mevsim’leri değiştirin! Çünkü sandıklar açılıp da ‘hüsran’la karşılaştığınızda ‘makul’ bir bahane bulamayacaksınız. Millete rağmen iş yapanların, sandıktan başarıyla çıkmaları mümkün değildir.
Meydanlarda nutuk atanlar, sandıkları da düşünsün...
01.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|