İnsan sahipsiz değildir
Bir yerlere ait olmak, mutlu ediyor insanı. Bir vatana, bir şehre, bir mahalleye, bir haneye ait olmak, oldukça güçlü bir duygudur. Aynı duyguya bir inanca, bir fikre, bir ideale sahip olmak da ilâve edilebilir.
Bir ailenin bireyi olmak ve öylece bilinmek tanımlanması kolay bir özelliktir. Bu hem ait olan kişi için, hem de onun oraya ait olduğunu bilen insanlar için önemlidir. Çünkü insanın kimlerden olduğu, soylarının nerelere dayandığı, nasıl bir aile geçmişinin bulunduğu dikkat çekicidir.
Soylarında büyükler, âlimler bulunan aileler, özlerinde bir büyüklük ve soyluluk barındırırlar. Böyle bir ortamda yetişen insanlar, geleneklerinde ve göreneklerinde hayatın alt-üst çizgilerini belirlerler. Belki de her insanın taşıyabileceği bir soyluluk, bir olgunluk, bir farklılık ‘insan olma’nın özünde vardır.
İnsan, bir babadan, bir anadandır. Böyle başlar tanımlanması. Sonrası biraz da kendisine aittir. Bazen babasından dolayı tanınır ailenin diğer bireyleri, bazen de bireyleri tanıtır aileyi.
Ne ailenin geçmiş şanı bireye direkt ulaşır; ne de kötü şöhreti. Etkisi vardır ancak, değerler içerisindeki yürüyüş bireye aittir.
Birey o geçmişe aitliğini, kabulüyle/reddiyle belirler. Onun için her birey kendi işlediği günahların/sevapların taşıyıcısıdır.
Bir eve ait olmalı insan
Aidiyeti olan en güçlü birlikteliklerin temeli ailedir. Çocuk aidiyet kültürünü orada öğrenir. Nitekim sevgi aidiyetin adeta besin kaynağıdır.
Doğduğu/doyduğu bir evi olması insanın, vazgeçilmez bir aitliktir.
Sabah çıktığı kapıya, akşam tekrar geri dönebilmesi bir güven ifadesidir insan için. Dönüp varacağı bir evinin olması, insanın huzur kaynağıdır.
Elindeki anahtarla kapısı açılan bir evinin bulunması, orada onun hatıralarını saklaması, hayallerini, rüyalarını barındırması insanı oraya bağlayan bir olgudur.
İnsanın bir eve aidiyeti anlamlıdır. İnsanı evine bağlayan da duygu bağından başkası değildir. Her ev belli değerler yükler bireye. Onun için her ev, kendi içinde şartları bulunan bir hayat alanıdır. Her insan bir evde dünyaya gelir ve bir evden diğer dünyaya gider.
Her insanın ait olduğu bir ortamı vardır
İnsanlar zamanla belli ortamlarda bulur kendilerini. Bu ortamlar onların kafa yapılarına, düşüncelerine, anlayışlarına, algılamalarına göre değişir. Adam olma antrenmanlarının ilk alıştırmaları buralarda başlar. Belki de ilk kavgaları, ilk barışmaları, ilk terk edişleri, ilk dönüşleri önce bu çevrelerde tadar insan. Onun için çevresi, ait olduğu hayat atmosferidir insanın. Alışkanlıklarını, sevgilerini, ilgilerini ve hatta diğer insanlardan farkını bu ortamlarda anlar birey.
Zaman, ait olma zamanıdır
Yanlış ya da doğru, insan bir yerlere ait olma ihtiyacı hissediyor. Yanlışa bulaşan insanın bile tahrik edilmiş duygusu aitlik psikolojisinin insandaki etkisidir.
İnsana, ‘hiçbir yere ait olma’ denmez. Bu telkin ‘olma’ demek gibi bir şeydir. Oysaki artık yanlışlar da doğrular da bir aitlik duygusu içerisinde varlığını sürdürüyor. Tabiî her aitliğin de kendisine mahsus bir takım kuralları vardır. Aitlik duygusu kazandırılamamış bireyin, kontrolü mümkün değildir.
Kendisine, ailesine, vatanına, milletine, insanlığa faydalı bir yapı içerisinde yer bulan bir birey, burada kendi kabiliyetlerini sergileyebilecektir. Onun için ailelere, devlete, kurumlara böyle zeminler hazırlamak düşmektedir. Yoksa ‘şuraya-buraya dahil olma’ cümleleri ve telkinleri pek de gerçeği yansıtmamaktadır. İnsan fıtraten sosyal bir varlıktır. Bir yerlere ve bir şeylere ait olma duygusu onun ciddî bir ihtiyacıdır.
Yaratıcısı bir, peygamberi bir, dini bir, kitabı bir, memleketi bir, milleti bir; onlarca, yüzlerce birliklerden oluşan ortak noktalar, bireyin aitlik psikolojisini içerdiğinden vazgeçilmezdir.
Uğrunda yaşayacağı bir şeyleri olmalı insanın
Uğruna yaşayabileceği ve uğrunda ölebileceği bir şeyleri bulunmalı insanın. Bedenen ve ruhen aitliğini taşıyabilen bir bağı olmalı. Bir dâvâsı, bir fikri bulunmalı onun için yaşadığı.
Kişi dâhi de olsa, aitlikleri bulunan teşekküller karşısında adeta bir hiçtir. İnsan bir şeylere, bir yerlere ait olmalı. Yanlış doğru, bütün düşüncelerin bir çatı altında bulunma ihtiyacı da bundandır.
Dünyadaki aitliklerimiz, ahiretteki birliktelikleri de beraberinde getirecektir. Çünkü ‘insan sevdiği ile haşrolacaktır.’
Dünyamıza da ahiretimize de saadetler getirecek aitlikler temennisiyle…
28.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|