Atatürkçü ve ulusalcı kesimlerin, özellikle cumhurbaşkanı seçimini etkileme amaçlı mitingleri devam ediyor. Bunlardan 14 Nisan günü Ankara’da yapılanı hakkında değerlendirmelerde bulunduğumuz yazılarımız üzerine, o cenahtan hayli farklı tepkiler aldık.
Cenk Akşar imzasıyla gönderilen mesajda “Mitinge gelenlerin sayısını küçümsemişsiniz. Keşke Ankara’daki mitinge katılsaydınız da yüzünüz kızarsaydı biraz. Sizin ve polisin verdiği rakamlara herkez gülüyor. Kendinizi küçük düşürmekten başka birşey yapmıyorsunuz. Böyle komik komik rakamlar yazıp kendinizi güldürmeyin. Herkez biliyor neyin ne olduğunu” deniliyor ve “Saygılar...”la mesaj tamamlanıyor.
O yazıda bizim kendiliğimizden uydurduğumuz bir sayı yok. Olması da mümkün değil. Aktardığımız örneklerin kaynağı medya. Ama mesaj sahibini güldürmüşüz. Bizce mahzuru yok!
Cumhur Us imzasıyla gelen ve hiç dokunmadan nakledeceğimiz mesaj ise son derece öfkeli:
“Siz öle gastenizde laf salataligi yaparken Malatya’daki olayi görmuyorsunuz heralde 3 kisinin bogazi kesilerek ölduruldu gastenizde bu habere yer bile vermediniz siz böle muslumansiniz iste asiriligin ne oldugunu herkes gördu pakistanda bile milyonlarca insan yurudu asiri dincilik icin bir gun umarim sizlerinde bogazlarini böyle keserler.”
Bu “zarif ve düzeyli” ifadeleri Kemalist fanatizmin tipik bir örneği olarak kayda geçirdikten sonra, Sadettin Güzeloluk’un gönderdiği şu mesaja da bakalım:
“80 yılı aşkın bir süreci tamamlamış siyasal rejim tehdit altında olabilir. Ama tehlikede hiçbir zaman olamaz. Sayın Sezer’in tespitine ben de aynen katılıyorum. Ancak siyasal rejim dediğimiz demokrasi ve cumhuriyet. Adı demokrasi ve cumhuriyet olunca bunu söyleme yeri bir askerî garnizon olmamalı idi. Demokrasinin sahibi asker değildir. 14 Nisan’da Ankara Tandoğan Meydanında toplanan halktır demokrasinin ve cumhuriyetin sahibi. Keşke Sezer bunu MGK’de hükümete söylemiş olsa idi.
“Askeri savcının talebiyle bir dergi binasının basılıp evraklarına, dokümanların el konması ile Malatya’da bir basımevinin yobazlar tarafından basılıp insanların öldürülmesi aynı şeydir.
“Öyle zannediyorum ki bizim problemimiz hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük.
“Sizin hangi dinden, hangi inançtan olduğunuz beni hiç ilgilendirmiyor. Üstelik, Türkiye gibi, her dinden, her inançtan, hatta her mezhepten vatandaşımızın yaşadığı bir ülkede.
“Soruyorsunuz ya ‘Tartışma niye tehlike oluştursun?’ Benim inancıma hor bakarsanız, kendi inancınızla beni yönetmeye kalkarsanız, bir Meclis Başkanı olarak, demokratik ve laik bir ülkede dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz dayatmasını yaparsanız, toplumu gerersiniz tehlike oluşturursunuz. Saygılarımla.”
Bu mesajda, aramızdaki derin görüş farklılıklarına rağmen, hiç değilse demokrasi ortak paydasında buluşabileceğimiz mutedil, sivil ve mantıklı bir Atatürkçü profili ile tanışıyoruz.
Evet, sayın Güzeloluk’un yazdığı gibi, bizim problemimiz hoşgörüsüzlük, tahammülsüzlük.
Bu tesbitte uzlaşır ve izalesi için birlikte çaba gösterirsek, çözüm bulmamız da kolaylaşır...
28.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|