Gerçek mutluluğun formülü (2)
Mutlu olmak her insanın arzusudur. Fakat tam mânâsıyla mutlu olanlar azdır. Mutlu olmanın bazı temel kuralları vardır. Meselâ, ahlâksız, faziletsiz bir kimse çok zengin olabilir, fakat mutlu olamaz. O halde, mutluluğun esas temeli ahlâktır, fazilettir, vicdanlı yaşamaktır.
Mutluluk yenecek bir tatlı, giyecek bir elbise, içinde gezilecek bir araba değildir. Mutluluk her şeyden önce iç huzurdur. Mutluluğun yatağı ve kaynağı kendi kalbimiz, temeli fazilet ve ahlâktır. Mutlu insanlar bencil değildir. Bencil bir insan, mutlu olamaz. Mutlu insan başkalarına karşı kin beslemez. Çünkü günlük yaşantısında, kalbinde kin ve hasetle hareket eden insan mutluluğun ta kendisi olan iç huzura kavuşamaz. Başkalarının hakkını yememek, haksızlık yapmamak, merhametli olmak, başkalarının hareketlerini yargılarken insaflı davranmak da mutlu olmanın esaslarındandır. Çünkü hak yiyen, haksızlık yapan, merhametsiz olan bir kimse, içinde esen bu fırtınalarla kendi iç huzurunu dağıtmış olur.
Mutluluğu yalnız parada, zenginlikte, şöhrette arayan insanlar, ısınmak için bir sobanın etrafında toplananlara benzerler. Ateş sönünce veya sobadan ayrılıp dışarıya çıkınca yine üşüyecekler, titremeye başlayacaklardır. İnsan, mutluluğu bu gelip geçici şeylerde değil, kendi kalbinde devamlı parlayacak olan iç huzurunu temin eden manevî değerlerde aramalıdır. İnsan tabiî ki para da kazanacaktır. Mutluluk için para bir araçtır, amaç olmamalıdır. Eğer zenginlik, şöhret tek hedef ise, insan villalarda, saraylarda da yaşasa mutlu olamayacaktır.
Çoğu insanın en büyük hatası, mutluluğu dünyevî anlamda büyük işlerde, önemli şeylerde aramalarıdır. Halbuki o, lüks otomobillerde, görkemli villalarda, pahalı başarılarda aranmak yerine, küçük ayrıntılarda aranmalıdır. Bu ayrıntılardan bazıları;
Mutluluk, gülümseyerek eve giren eşe “Hoş geldin sevgilim” demektir.
Mutluluk, hayatı pozitif açılardan da görmeyi başarmaktır…
Mutluluk, alınan her nefesin bir “ikram-ı İlâhî” olduğunu bilmektir.
Mutluluk, gerçek güzelliklerin içinde doğanların değil, çirkinliklerin bile güzel yanlarını keşfedebilecek kadar güzellik kâşifi olanlarındır.
Mutluluk, kazandıklarımız veya kaybettiklerimizde değil, içimizdedir.
Mutluluk, bebeğimizin kokusu, ya da çocuklarımızın tebessümüdür…
Mutluluk, her gülde “Muhammed”le (asm) buluşma becerisidir..
Mutluluk, eldekini, avuçtakini başkalarıyla paylaşmaktır.
Mutluluk, menfaatsiz ve hesapsız sevmektir…
Mutluluk, aileyi önemsemektir.
Mutluluk, “Bana Allah yeter” diyerek, Allah’a teslim olabilmek, her şartta şükredebilmektir.
Mutluluk için, Allah’ın bize verdiklerini sık sık düşünmek ve kendimizden daha zorda olanlara bakmak yeterlidir.
Tevekkül etmesini bilen umutsuzluğa düşmez. Umutsuzluğa düşmeyen kolay kolay mutsuz olmaz.
Mutluluk için elimizde var olan değer ve güzellikleri keşfedelim, sonra da olmayana ulaşmak için çabalayalım. Fakat bizi bütünüyle aşan “imkânsız”a doğru koşup kendimizi telef etmeyelim. Bu bizi mutsuz eder. Mutsuzlukların çoğunun kaynağı, ihtiraslarımız, hasetlerimizdir.
Mutluluk olaylara ve insanlara olumlu bakabilmedir. Olumlu ve olumsuz yönleriyle insanı görmek, sevmek lâzımdır. İnsanları güle benzetirsek, gülün dikenlerini inkâr etmemek gerekir. Dikensiz gül yoktur.
En büyük başarı mutluluktur. Yapılan herhangi bir iş, faaliyet sonucunda insan mutlu olabiliyorsa, başarıyı yakalamış demektir. Zengin bir iş adamı, insanları seviyorsa, işçisinin alın teri kurumadan ücretini ödüyorsa, muhtaçlara yardımda bulunuyorsa mutludur. Bunun aksi durumunda bir insan zengin bile olsa, başarılı olsa mutlu olabilir mi? Vicdanen rahat olabilir mi?
İnsanlar hayat merdivenlerinde başarı ile yükselirken, kazanırken her şeyi mübah saymamalıdırlar. Haram, helâl anlayışı içinde, güçsüzlerin emeğine ve yüreğine basmadan kazanmak başarının en önemli şartlarından olmalıdır. Böyle bir başarı insanı mutlu eder.
İnsan kazandığı başarıların getirdiği servetle şımarmamalı, şükretmelidir. Şükrü yapılmayan bir başarı geçici olur. Geçici başarılar insanı gerçek mânâda mutlu etmez. Mutsuz ama başarılı birçok insan vardır. Bunlar başarılı olurken bazı yerlerde yanlış yapanlardır.
Gerçek başarı, dünya ve ahiret dengesini göz önünde bulundurarak, her duyguyu yerli yerinde kullanarak, her şeye hakkını vererek, aşırılıklardan uzak ve ebedî hayata yönelik tarzda bir çalışma sonucu elde edilecek bir başarıdır. Bu lezzeti geçici olmayan başarıdır. Bu yalnız bu dünyaya ait başarı değildir. Öldükten sonra da insanı sonsuz mutluluğa götürecek başarılar, gerçek başarıdır. Bu da “kulluk şuuru”na ulaşmakla olur. Yoksa, ölümden sonra işe yaramayacak başarı ve mutluluktan geriye, olsa olsa “görkemli bir mezar kalır..”
—SON—
|