* Tevhid-i ef’âl: Mevcudâtın yaratılmasında ve yönetilmesinde sebeplerin yalnızca Onun izzet ve azametine bir perde olduğunu; hiçbir tesirlerinin olmadığını bilmek; yegâne ve tek yaratıcının ancak Allah olduğuna kesin olarak inanmaktır. Hayat, rızık vermek, hayatı almak, öldürmek, şifa bahşetmek, hidayete erdirmek ayrı bir fiildir. Bu sayısız fiiller, “hayat, ilim, kudret, sem’, basar, irade, kelâm, tekvin” sıfatlarına dayanır. İşte yaratılanlar âleminde icra edilen sayısız fiillerin tümünü bu İlâhî sıfatlardan bilmek, tevhid-i ef’âldir.
* Tevhid-i sıfat: Varlıklara takılan ilim, kudret, irade, görme, işitme gibi sıfatları, Allah’ın yarattığını bilmektir. Yani, varlıklardaki sıfatların, müstakil bir varlık olmadıklarına itikattır. “Çiçek ne güzeldir” yerine, “Çiçek ne kadar güzel yaratılmıştır!” veya “Yağmur yağmıştır!” demek yerine, “Yağmur yağdırıldı!” demek gibi...
* Tevhid-i Zât: Yaratılanların tek tek ve topyekûn, Onun varlığının yanında bir hiç hükmünde olduğuna imandır. Matematikte, sonsuz sayıya, ne kadar rakam ilâve ederseniz veya ne kadar çıkarırsanız çıkarın, sonuç değişmez. Allah, Vacibü’l-Vücud’dur, isim ve sıfatları sonsuzdur. Dolayısıyla, kâinat, Onun varlığı yanında bir hiç mesabesindedir. Şöyle düşünebiliriz: Bir toplu iğnenin başının insana göre varlığı nedir? Ya dünyaya göre nedir? Peki, güneş sistemiyle kıyaslandığında esâmesi okunabilir mi Samanyoluna göre? Milyarlarca samanyolunu barındıran galaksiye göre kapladığı yeri tahayyül bile edemeyiz! Ya quarklara göre?
Şimdi de o toplu iğnenin başını bir kefeye, kâinatı bir kefeye koyun! Sonsuz isim ve sıfatlar sahibi Yaratıcıya göre kâinat, bir toplu iğne başı bile değildir!
Özetle, gerçek tevhide, Allah’ın kâinattaki isim ve sıfatlarının yansımaları okunarak varılır. Buna marifet/ilim, yani marifetullah denir. Marifetullah, muhabbetullahı gerektirir. Zira, Onu tanıdığımız oranda, bizi nasıl Kendisine muhatap kabul ettiğini, sayısız dahilî ve haricî nimetler ikram ettiğini anlarız. Bu; sevgiyi, muhabbetullahı getirir. Muhabbetullah da, lezzet-i ruhâniyeyi, yani huzur ve mutluluğu netice verir.
28.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|