Türkiye, cumhurbaşkanlığı seçiminde tam bir demokrasi sınavı veriyor. Nedense herkes cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde hukuktan, demokrasinin kurallarından, anayasadaki maddelerden, şartlardan bahsediyor, Meclisin kritik pozisyonu üzerinde duruyor, ama yapılanların çoğu, demokratik kural ve geleneklerle pek bağdaşmıyor.
Milletin emrinde bir Meclis, Meclisin emrinde bir hükümet, hükümetin emrinde bir ordu denkleminde geçtiği gibi, milletin kalbi mesabesinde olan Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi bünyesinden oy çokluğuna dayanarak bir cumhurbaşkanı çıkaracakken, birden bire bütün güçlerin, kurum ve kuruluşların üzerinde muvazaa ettiği bir alana dönüştürülebiliyor. Tabiî ki bu tür dönemeç noktaları, ülkemizdeki demokrasi kültürü ve seviyesini göstermede net ve yorumsuz bir tablo olarak dünya âlemin karşısında arz-ı endam ediyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi hususunda söz ve yetki sahibi Meclis olduğuna göre, her türlü çaba orada gösterilecektir. Milletin adına oraya gönderilmiş vekiller, elbette ki milletin genel kanaatini yansıtacak tavırları, ancak ve ancak orada sergileyecektir. Kabul veya red oyu verirken, gerekçeleri demokrasinin ruhuna uygun olması gerekir. Aksi takdirde genel gerekçeler yerine, özel veya indî veya fırsatçılık sayılacak tavırlar hem Meclisin, hem vekilin, hem partinin, hem de nihayetinde demokrasinin saygınlığını zedeleyecektir.
“Cumhurbaşkanlığı seçimini halk yapsın, derseniz bu millet ya Said Nursî’yi, ya da Ali Fuat Başgil’i seçer” diyenlerin bulunduğu bir ülkede, irade ve karar Meclise gelmişken gevşeklik göstermek, bu tür zihniyetin devamına yardımcı olmak sayılır.
Cumhurbaşkanlığına aday olan Prof. Ali Fuat Başgil’i ayaklarına çağırıp, bellerindeki silâhları çekerek şakağına dayayan ve “Adaylıktan derhal istifa et, yoksa…” şeklindeki ikna odalarının bulunduğu ortamda, Meclisin dik durması demokrasi açısından hayatî önem arz eder.
“İçerde kiminle görüştünüz?” sorusuna, “Mr. Tomson ve Mr. Sten’le…” diyerek tabanca markalarını açıklayan Başgil Hoca’nın o gün arkasında duracak bir siyasetçi ve halk kitlesi yoktu. Meselâ bir 12 Mart Muhtırasında Başbakan Demirel, muhtıracıların isteği üzerine, “İkinci bir silâhlı kuvvetlerim mi var?” deyip istifa etmişti, ama Meclisin açık tutulmasını sağlayarak demokrasinin direnç kazanmasına yol açmıştı.
Cumhurbaşkanı olmak için olanca ağırlığını koyan Faruk Gürler, bununla yetinmeyip yüce Meclisin üzerinden jetler uçurup dışarıda gözdağı verirken, içerde de Meclisin dinleyicilere ait bölümlerinde oturan subayların bellerindeki tabancaların ışıltısını oylamaya katılacak vekillere göstermeyi ihmal etmemişlerdi. Neticede tepeden inmecilerin hevesleri kursaklarında kalmıştı ve ehven-i şer kabilinden bir başka asker kökenli kişi cumhurbaşkanı olmuştu.
Bu gün çok daha olumlu ve demokrasiye uygun ortamda bir cumhurbaşkanlığı seçimi sınavı vermekteyiz. Abdullah Gül, dışarıdan biri değil, Meclisten gelen bir milletvekili. Geçmişte bakanlık yeni hükümette ise, başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yapmış bir vekil. Öyle dışarıdan baskılarla, tehditlerle gelmeye çalışan biri değil. Kişiliği dışta ve içte kabul gören bir şahsiyet. Partisinin icraatlarını beğenmeyebilirsiniz. Seçim meydanlarında eleştirebilirsiniz. Oy vermeyebilirsiniz, ama cumhurbaşkanlığı seçiminde kurallara ve yasalara göre aday gösterilip Meclisin huzuruna çıkmışsa, milletin kalbi olan Meclise gelir, orada lehte veya aleyhte oylarınızla millî iradenin tecellisine katkıda bulunarak misyonunuzu tamamlarsınız. Aksinde yarın sine-i millete döndüğünüzde ondan aldığınız temsil/vekil emanetini nerede tükettiğinizin, neler uğrunda harcadığınızın hesabını vermek zorunda kalacaksınız. Millete söyleyecek makul ve tutarlı gerekçeniz yoksa, bu kendinizi tükettiğiniz anlamına gelir.
Demokrasi herkese lâzımdır. Hak ve hürriyetler sadece kendimiz için değil, herkes için istenir. Otoriter, totaliter, cuntacı icraatlara karşı çıkmak sadece kendimize değil, en amansız muhalifi olduğumuz kişi veya partiye yapılınca da bizi harekete geçirmelidir. Unutmayalım ki, faziletli insanların bulunduğu ortamda demokrasi fazilet rejimidir. Ahlâksızların, cahillerin bulunduğu ortamda demokrasi çapulculuk, haydutluk ve yolsuzluk üretir. Velhasılı kelâm demokrasimizin kalite belgesi böyle günlerde belirlenir.
NOT: Bu yazıyı Cuma günü (dün) saat 10.00’da yazmak zorundaydım. Saat 15.00’daki cumhurbaşkanlığı seçimi ilk turu milletimize, memleketimize hayırlı olsun. Z. A.
28.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|