Erdoğan’a, yıllar önceki mağduriyet günlerinde destek veren çok az sayıdaki medya mensuplarından biri Alper Görmüş’tü. Aradan zaman geçti, köprülerin altından çok sular aktı, devran döndü. Erdoğan ikbalin zirvelerine çıkarken, Görmüş evvelce de yaşadığı mağduriyetlerin bir yenisiyle daha karşı karşıya kaldı.
Statükonun surlarında muazzam gedikler açan yayınları sebebiyle boy hedefi haline getirilen Nokta dergisinin başına gelenler mâlûm.
Evvelâ, basın tarihinde ihtilâl dönemlerinde dahi görülmemiş bir uygulama ile, günlerce süren bir polis baskısına maruz kalan ve bütün bilgisayarlarındaki dosyalarına—çalışanların özel ve mahrem yazışmaları dahil—el konulup kopyaları alınan Nokta dergisi, ardından, sahibini bunaltan derin baskılar neticesinde kapandı.
Peki, bütün bunlar olurken Erdoğan, vaktiyle kendi zor günlerinde yanında olduğu için teşekkür ve minnet duygularını ifade ettiği Alper Görmüş’e ve ekibine destek vermek için ne yaptı?
Takip edebildiğimiz kadarıyla, Erdoğan’dan bu konuda kamuoyuna yansıyan yegâne mesaj, Deniz Kuvvetleri eski Komutanına ait olduğu iddiasıyla dergide yayınlanan günlüklerle ilgili olarak savcıları göreve davet etmesi oldu.
Bu çağrıyı yaparken, Nokta’yı, açıkça adını söylemeden, “mâlûm dergi” diye andı.
Sonrasında ise, savcılara yaptığı çağrı yerini buldu! Önce dergi hakkında “halkı askerlikten soğutma” ve “askerleri itiaatsizliğe teşvik” suçlamalarıyla soruşturma açıldı. Ardından, askerî savcılığın talebiyle polis baskını gerçekleştirildi.
Sonra dergi, ağır ve derin tazyiklerle bezdirilen sahibine kapattırıldı. Zincirin son halkası ise, Görmüş hakkında “Örnek’e hakaret”den dâvâ açılmasıyla geldi.
Hadisenin bu noktaya geliş sürecinde, Nokta dergisinin bilhassa kilometre taşı mesabesindeki dört sayısından duyulan rahatsızlığın özellikle etkili ve belirleyici olduğunu tahmin ediyoruz.
Bunlardan biri, Nazım Hikmet’le birlikte Said Nursî’nin kapak yapıldığı ve Bediüzzaman’ın Ermeni meselesine ilişkin orijinal görüşlerinin geniş şekilde işlenerek detaylıca anlatıldığı sayı.
Bu sayı, Bediüzzaman’a karşı uygulanan karartmayı delerek, Dink suikastından sonra dikkatlerin Ermeni meselesine kilitlendiği bir ortamda Said Nursî’nin yapıcı yaklaşımlarından kamuoyunu haberdar etme noktasında son derece önemli ve tarihî bir hizmete vesile oldu.
Ardından andıç, darbe günlüğü ve “TSK’ya dost STK’lar” yayınları, demokrasimizi amansız bir cendere içinde tutmaya devam eden derin mahfillerin, perde gerisinin loş labirentlerindeki bazı icraatlarını deşifre edip gün ışığına çıkardı.
Burada dikkat çeken hususlardan biri, derginin “andıç” kapağı sonrası Görmüş’ün “sicil”ini teşhir babında, onun, “Risale-i Nur’u solcuların da okuyup Saidi Nursî’nin entelektüel birikiminden yararlanması gerektiğini savunan ‘birikimli‘ bir eski solcu” olduğuna dair bir kayıt düşülmesiydi (D. Som, Cumhuriyet, 11.3.07).
Anlaşılan, Görmüş’ün Yeni Asya’ya yaptığı o değerlendirme de birilerini çok rahatsız etmişti.
Bütün bunlar nazara alındığı zaman, Nokta’nın ve Görmüş’ün üzerine niye bu kadar hışımla gidildiğini anlamak nisbeten kolaylaşıyor.
Tabuları sarsmanın bedeli hâlâ ağır...
25.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|