Toplum olarak kültüre mesafeli bırakıldığımız için zaman zaman hepimiz de normalmiş gibi bir söz söyler yorum yaparken aslında baltayı taşa vururuz… Ama asla da farkına varmayız bu ayıbımızın…
Nasıl farkına varalım ki… Hepimiz aynı tornadan geçiyoruz 7 yaşımızdan itibaren!
Bakın, sözü nereye getirmek istiyorum.
Bir konu biraz dolaşsa, sesler yükselse; “tiyatroya çevirdiniz burayı” demez miyiz çoğumuz… Çünkü… Belki hiç tiyatro salonuna gitmemişliğin de verdiği bir bilgi birikimiyle(!) ortadaki karmaşayı “tiyatro” sanarız…
Geneldeki bu ayıplı yaklaşımın detayında da “Karagöz” ve “ortaoyunu”na karşı işlediğimiz benzer ayıplarımız vardır.
Bizlerin temsilcisi olmalarını istediğimiz için oyumuzu verdiğimiz vekillerimiz bile Meclis çatısı altında birbirlerine girdikten sonra yorum yaparken; “Burayı Karagöz oyununa çevirdiler!”, “Sanki Karagöz oynuyor!” veya “Ortaoyunu mu oynuyoruz?” demiyorlar mı yıllardır…
Milletin kendisinin ağzından da zaman zaman duyduğumuz bu ayıplı sözleri vekillerinden de duymak ayrıca üzüntüye sebep olmalı mı? Bilemem…
Ama şunu bilirim ki… Her ne sebep ve sinir hâli içinde olunursa olunsun yukarıda hatırlattığım türden cümleleri kullanmamız da gösteriyor ki… Ne geleneksel san’atımız ortaoyununu, ne de yılların ihmaliyle Yunanistan’a kaptırmamıza ramak kalmış Karagöz’ümüzü hiç tanımıyoruz.
Hiç tanısak öyle konuşur muyuz?
Özellikle Karagöz’ümüzü hiç tanımadığımız içindir ki; sadece Ramazandan Ramazan’a hatırlarız… Özellikle de sadece çocuk eğlenceleri başlığında…
Oysa…
Kısa bir süre önce Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunu Birliği (UNİMA) Türkiye Millî Merkezi Başkanı Mevlüt Özhan’ın bir açıklaması vardı Anadolu Ajansı bültenlerinde… Bazı gazetelerde tek sütunluk boşluk dolduran bu haber de Karagöz gibi ilgi görmedi… Mümkündür ki; Ramazan ayında olsaydık Sayın Mevlüt Özhan’ı bir iki televizyon kanalımız ana haber bültenine bile çıkartır, işin magazinini yapmaya çalışırdı… O kadar.
O halde bilmediklerimizi öğrenmek, bildiklerimizi ise hatırlamak için biraz kulak verelim UNİMA Türkiye Millî Merkezi Başkanı Mevlüt Özhan’ın bu açıklamasına; “Osmanlı döneminde Karagöz, toplumdaki olayları ve siyasileri eleştiren büyüklere yönelik gösteriyken, günümüzde asıl amacı unutularak çocuklara yönelik oyun haline getirildi.
Kukla ve gölge san’atı Uzakdoğu kökenlidir. Daha sonra çeşitli ülkelere yayılarak kendine özgü biçimler almıştır. Bu san’at Osmanlı İmparatorluğuna geldiğinde ise ortaya Karagöz tiplemesi çıktı. Oyunlarda Karagöz halkı temsil ederken, Hacivat okumuş, üst tabakayı temsil eder. Oyundaki diğer kişiler Osmanlının çok kültürlü yapısını yansıtan Rum, Arnavut, Karadenizli, Yahudi, Acem, Arap gibi tiplemelerdir.
İlk başlarda oyunlarda halk edebiyatından esinlenilerek; ‘Tahir ile Zühre’, ‘Hamam’, ‘Kayıkçı’, ‘Yazıcı’ gibi oyunlar sahnelenmiş. Oyunlarda toplumdaki bozukluklar, yolsuzluklar, siyasiler eleştirilmiş. Bu gösteriler kuşaktan kuşağa aktarılmış, ancak güncelleştirilirken değişikliğe uğramış. Siyasî yönü, eleştirel yönü atılmış, halk ağzıyla küfürlü konuşmalar eklenmiş. Daha sonra dram tiyatroları, çağdaş opera ve bale gibi san’atlar çıkınca, büyükler bu san’atlara yönelmiş. Şimdi ise Karagöz ve Hacivat, çocuklara yönelik oynatılıyor. Bazı oyunların isimleri aynı, ancak muhtevaları çocukların düzeyine indirgeniyor ya da çocuklar için yeni oyunlar yazılıyor.”
Yunanistan’daki durum ne?
Ülkemizde Karagöz’ün içinin boşaltılması ve senede bir aya indirgenip çocuklara tahsis edilmesindeki hatalar zincirinde kimlerin hangi derecelerde hataları olduğunu düşüneduralım… Sayın Özhan, Karagöz’ün Yunanistan’daki tarihî seyri hakkında da şunları hatırlatıyor ilgileneceklere; “Yunanistan, Osmanlı kültürünün ortaya çıkardığı Karagöz’e ‘Karagiozis’ ismini vererek sahiplenmeye çalışıyor.
Karagöz ve Hacivat, 1800’lü yılların başında Yunanistan’da Türk san’atçılar tarafından oynatılmış, 1850’den itibaren de Yunan san’atçılar kendi dillerinde gösteri yapmaya başlamışlardır.
‘İlk başlarda Yunanlıların feodaliteye karşı savaşında, Karagöz’e derebeylere karşı savaşan halk önderi fonksiyonu veriliyor. Bağımsızlık mücadeleleri sırasında ise Osmanlıya karşı savaşan Yunan kahramanı oluyor. Şimdi de ‘Karagiozis’ adıyla sahip çıkıyorlar. Karagöz’ün Yunanistan’a ait olduğu doğru değil, ancak onların devlet desteği bizden çok iyi, basın geniş yer veriyor, televizyonlarda Karagöz gösterileri yapılıyor. Sanatçılar, konuları güncel olaylardan aldıkları için de daha çok ilgi görüyor.”
Karagöz’ün lâyıkıyla yaşaması için hem uygulamacılık yapan hem de yaptığı araştırmaları kitaplaştırarak kalıcı olmasını sağlayan az sayıdaki ustadan Ünver Oral, yıllardır bu ilgisizlik ayıbımızın giderilmesi için de sabırla, inatla uğraşıyor. Kapısını çalmadığı belediye başkanı, bakan kalmadı ama… Yaprak kımıldamıyor!
Bu arada… Sadece Atina’da “Karagiozis” adıyla 36 tane birim olduğunu da hatırlatayım!
Bu kadar karamsarlık yeter!
Evet, evet! Acı gerçeklerimiz de olsa bu kadar karamsarlık yeter…
“Zararın neresinden dönülürse kâr” olduğuna göre… Bir avuç çilekeş gönüllünün bu yoldaki bir çabasını sizlerle paylaşayım…
Kuruluşlarıyla ilgili olarak öğrendiklerimizi sizlerle paylaştığım Üsküdar Karagöz Tiyatrosu (ÜKT) 14 Nisan’dan itibaren “Göztepe 75. Yıl Halis Kurtça Kültür Merkezi” küçük salonda, Karagöz’ün yeni seyircilerini ve sevenlerini yetiştirmek amacıyla çocuklara yönelik hazırlanmış modern oyunlarla; Cumartesi günleri saat 12.00’de Karagöz, Pazar günleri saat 12.00’de Kukla gösterileriyle seyirci karşısına çıkıyor.
ÜKT Genel Sanat Yönetmeni sevgili Alpay Ekler kardeşim, salonun 70 kişilik olduğunu hatırlatarak, bilet temini konusunda problem yaşanmaması için 0 (216) 357 28 36 numaralı telefondan bilgi almanızı istiyor…
29.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|