Mâlûm, yaklaşık bir buçuk yıldır Pazar yazılarında güncelin ötesinde temel ve kalıcı konuları işlemeye çalışırken, bazan da güncel olaylardan hareketle bu formata uygun yorum ve değerlendirmeler yapmaya gayret ediyoruz.
Son günlerde üst üste gelen gelişmeler, bu formata bugün için ara vermemizi gerektiriyor.
Sondan başlayacak olursak:
Genelkurmay’ın geceyarısı internet sitesine koyduğu açıklamanın gerek şekil, gerek içerik olarak savunulması kesinlikle mümkün değil.
Mecliste Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunun sonuçlanmasından birkaç saat sonra yapılması, açıklamaya “siyasî” nitelik kazandırıyor.
Askerin bu sürece müdahale hakkı olamaz.
İçeriğe bakıldığında ise, Kurân okuma yarışmalarının, Kutlu Doğum programlarının, ilâhilerin, tesettürlü kıyafetlerin “irtica” olarak nitelendirilmesi ve arada nasıl bir bağlantı kurulduysa “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışına karşı çıkan herkesin “Türkiye Cumhuriyeti düşmanı” olarak damgalanması, kesinlikle onaylanamaz.
Kınanması gereken ikinci olay, Meclisteki ilk tur oturumunun saçma sapan 367 argümanıyla CHP tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmesi. Bu başvuru, siyasetteki iflâsını mahkeme kararıyla bertaraf etmeye çalışan zavallılığın son derece tipik ve ibretli bir örneği.
Mahkeme bu başvuruyu baştan reddetmeliydi. Umarız, ilk toplantısında bu kararı verir.
Vermez, işin esasına girer ve dahası CHP’nin talebini haklı bulursa, askerden sonra yargının da siyasallaştığını gösteren vahim bir örnekle karşı karşıya kalmış oluruz.
Böyle bir sonuç, buna meydan vermiş olan CHP’yi ve DYP ile ANAP başta olmak üzere ilk tura katılmayarak dolaylı destek sağlamış olan herkesi çok ağır bir vebal altında bırakır.
Bu noktada DYP’nin durumu daha da düşündürücü. Çünkü ANAP, Ağar’ın partisi adına açıkladığı tavrı gerekçe göstererek 367’ye ulaşılmasını engelleyenler safında yer aldı, ama iki DYP’li vekil liderin dayatmasına değil, tabanın sesine kulak vererek Meclise girmek suretiyle Ağar’ın “karizma”sına ağır bir darbe vurdular.
DYP ve ANAP, Gül’e oy vermeseler dahi, ilk turda hazır bulunsalardı, Meclise ve demokrasiye kurulan 367 tuzağını bozabilirlerdi. Olmadı.
Ağar ve Mumcu kendi tabanlarına da, millete de bu tavırlarını kolay kolay izah edemezler.
Bu noktaya gelişte iktidar partisinin payını da gözardı etmemek lâzım. Yeni cumhurbaşkanını yeni bir Meclise seçtirme düşüncesi aylar, hattâ yıllar öncesinden gündeme gelmişti. Mâkuldü.
Ancak AKP anlaşılmaz bir inatla buna karşı çıktı. Biz bu tavrın yanlışlığını defaatle dile getirdik. “Bu tavır AKP’yi bilâhare çok pişman olacağı gelişmelerle karşı karşıya bırakabilir” uyarısında bulunduk. Ama maalesef itibar edilmedi.
Dahası, sürecin finiş anlarında bile tahrik olarak yorumlanmaya müsait tavır ve söylemlerin elden bırakılmaması karşıtlara yeni kozlar verdi.
Şimdi inisiyatifin Anayasa Mahkemesi üzerinden, demokratik kontrol dışı adreslere geçmiş olması, ülkeyi tekrar sisli bir ortama sürüklemiş bulunuyor. Bu sisi dağıtabilmenin tek yolu ise, AKP’nin erken seçim kararı almasından geçiyor.
Dileyelim ki, hiç değilse bu saatten sonra basiretler açılsın ve ufuklar daha fazla kararmasın.
29.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|