Türkiye yeni bir dönemece daha giriyor. Ankara’da her şey allak bullak. Ortalık tozduman. Meclisteki Cumhurbaşkanlığı oylamasının Anayasa Mahkemesine götürülmesi ile demokrasimiz büyük yara almıştı. Genelkurmayın açıklamasının Anayasa Mahkemesinin kararından önce yapılması düşündürücü ve üzüntü vericidir.
Genelkurmay’ın “muhtıra” olarak nitelendirilen açıklaması ile ilgili düşüncelerimizden önce, tarihe not düşülmesi açısından cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapıldığı ilk turla ilgili bazı notları aktarmak istiyorum.
Normal bir seçim yaşanması beklenirken, gelişen olaylardan sonra 11. Cumhurbaşkanlığı seçimi tam bir taktik savaşlarına dönüştü.
Cuma günü TBMM’de tarihî bir gün yaşandı. Türkiye nefesini tuttu saat 15.00’te başlayan cumhurbaşkanlığı seçiminde neler olacağını izlemeye başlamıştı. Peşpeşe gelen açıklamalar bu ortamı daha da germeye, tartışmaların daha da hararetlenmesine yol açtı. Birileri demokrasi adına Meclis’e girilmesi, başka birileri de yine demokrasi adına Meclise girilmemesi gerektiğini söylüyordu.
İşte bundan sonra Mecliste tam bir taktik savaşı yaşandı. AKP bir milletvekili haricinde tam kadro genel kurula katılırken, ANAP ve DYP’den ikişer milletvekili ile bazı bağımsız milletvekili genel kurula girdi ve sayı 361 oldu. Bundan sonra 7 CHP’li milletvekilinin genel kurul salonuna girdiğini tesbit ettiren Bülent Arınç, Genel Kurul salonuna giren CHP milletvekillerinin isimlerini tek tek okuyarak tutanaklara bu milletvekillerinin isimlerini yazdırdı. Arınç’ın bu manevrası ile CHP milletvekilleri de Genel Kurul’da bulunmasına rağmen oy kullanmamış oldu. Meclis tutanağına göre 368 vekil genel kurula katılmış oldu. Böyle bir ortamda yapılan oylamadan sonra tek aday olarak kalan Abdullah Gül, 357 oy alırken ilk turda cumhurbaşkanı seçilememiş oldu. Bu sonuçlardan sonra Anayasa Mahkemesinin kapısında bekleyen CHP mahkemeye başvurdu… Yani, “Biz millî iradenin sesi olan siyasiler olarak meseleyi çözemedik, mahkeme çözsün” denildi.
Şimdi ne olacak? Bu sorunun cevabı tam bir muamma. Çünkü Anayasa Mahkemesinin önüne daha önce böyle bir karar gelmemişti. 11 kişilik Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karar için gözler Mahkeme’ye çevrilmişti ki…
* * *
CHP’nin Anayasa Mahkemesine başvurusunun neticelerinin ne olacağı tartışmaları yapılırken, oylamanın yapıldığı günün gecesinde, saat 23.30’da Genelkurmay Başkanlığı internet sitesindeki açıklaması gündemi bir anda değiştirdi. Tartışmalar cumhurbaşkanlığı tartışmalarından ziyade Genelkurmay’ın açıklamasından sonra neler olabileceği konusunda yapılmaya başlandı.
Bazı kesimlerin “muhtıra” olarak nitelediği açıklamada Genelkurmay, yine “irtica,” ve “laiklik” vurgusu yaptı. Açıklamadaki şu cümleler dikkat çekiciydi: “Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde Kur’ân okuma yarışması tertiplenmiş… 22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş… Ankara’nın Altındağ ilçesinde ‘Kutlu Doğum Şöleni’ için ilçede bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dinî söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir… Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır...”
* * *
Bu açıklamanın ardından Ankara tam mânâsıyla karıştı. CHP yetkilileri açıklamaları destekler mahiyette açıklamalar yaptı. Erdoğan, Gül ile durum değerlendirmesinden sonra Büyükanıt’la telefonla görüştüğü ve “hükümetin de laiklik konusunda Anayasal hassasiyete sahip olduğunu, bildiride sözü edilen okul örneklerinin ise incelendiğini belirttiği” ifade edildi. Bundan sonra hareketlilik gece boyunca sürdü. Erken seçim tavsiyeleri gün boyu konuşuldu. Sabah olduğunda bütün gözler Erdoğan’a çevrilmişti. Erdoğan Kızılay Genel Kurulu’nda yaptığı açış konuşmasında, “Türkiye’nin huzurunu bugüne kadar bozmak isteyenler olmuştur… Türk halkı buna müsaade etmeyecektir. Siyasî afet beklentisine girenler hüsrana uğrayacak” diye üstü kapalı konuştu.
Avrupa Birliği Genelkurmay’ın açıklamasının, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yapılmış olmasını “masum bulmuyoruz” şeklinde yorumlarken, AB Komisyonu Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, “Cumhurbaşkanlığı seçimi Genelkurmay için demokrasi testidir” açıklaması ise dikkat çekiciydi.
“Türkiye 28 Şubat’tan yaklaşık 10 yıl sonra yeni bir “27 Nisan süreci” olarak adlandırılabilecek bir süreçten mi geçecek?” Gün boyu bu sorunun cevabı arandı.
Bu açıklamanın zamanlaması çok önemli… Anayasa Mahkemesinin vereceği karar bu aşamadan sonra artık ne yönde çıkarsa çıksın “siyasî” olarak değerlendirilecektir.
Türkiye demokrasisi bir imtihanla daha karşı karşıya. Meclis iradesinin Anayasa Mahkemesine gitmesi ile yara alan demokrasinin daha fazla yara almaması gerekir. Ümit ediyoruz ki, demokratik bir çıkış yolu bulunur. Bu aşamadan sonra bütün partiler bir araya gelip bu meselenin kazasız-belâsız atlatılmasının çözümünü bulmalı. Çünkü, Türkiye’nin 10-15 yıl daha kaybetmeye tahammülü yoktur.
Herkesi demokrasi yanında tavır içinde olmaya dâvet ediyoruz.
29.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|