Altından kalkamayacağımız bir mesele ile mi karşılaştık? Paniğe kapılmamıza gerek yok. Hemen yanıbaşımızdaki imdat düğmesine basabiliriz: Tevekkül! Semâvâtın Sultanı, mele-i âlânın sakinleri olan melekleri imdadımıza gönderecektir! Zîrâ, O, sebepleri ve melekleri, izzet ve azametinin bir perdesi olarak istihdam ediyor. Yapacağımız şey, kudreti sonsuz olan Yaratıcının Esmâ-i Hüsnâ’sından, ‘Kendisine güvenilip dayanılan’ anlamında olan Vekîl ismine sığınmaktır. O, rızkımıza, sağlığımıza, huzur ve mutluluğumuza kefil olduğunu vaad etmiştir: “O, kendisine güvenen herkese yeter.”1 “Ey Resûlüm de ki: ‘Allah bana yeter. O’ndan başka İlâh yoktur. Ben yalnız O’na güvenirim. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir.”2
Ve O, asla sözünden dönmez. Çünkü, “hulfü’l-vaad ya cehilden, ya aczden gelir.”3 Allah, Alîm-i Mutlak, Kadîr-i Mutlak, Rahîm-i Mutlak, Râzık-ı Mutlak, Vekîl-i Mutlaktır… Tabiî ki, Vekîl’e mütevekkil olduğumuz nisbette güç kazanırız. Bu da, iman derecesine bağlı. İmanımız ne kadar güçlü ise, tevekkülümüz o orandadır. Alacağımız karşılık da, tevekkülümüz çapında olacaktır.
Yalnız, tevekkülü yanlış anlamamak gerekir. Tevekkül, her şeyi Ona havale edip sırtüstü yatmak değildir. Böyle bir davranış, tevekkül değil, tembelliktir. Tevekkül, Kâinat Sultanının koyduğu kanunlara, sebeplere müracaat ettikten, her iş için gerekli şartları yerine getirdikten, elinden gelen çabayı gösterdikten sonra sonucu Ona havale etmektir. Yani, yalnızca Allah’a, Rabb-i Rahîme dayanıp güven duymak... Evet, başkasına değil, yalnız O’na güvenmeli: “Biz neden Allah’a tevekkül etmeyelim ki? Gireceğimiz yolları bize O gösterdi. Bize verdiğiniz her türlü eza ve sıkıntıya sabredeceğiz.
Tevekkül edenler yalnız Allah’a dayanıp güvenmelidirler.”4 Tevekkül, aynı zamanda Habib, Vedud, Rahim ve Cemil-i Mutlak olan Allah’ın sevgisini kazandırır. Bu, bizi sevginin sonsuz gücüyle karşılaştırır. Rabbimiz, kutlu elçisi şahsında şu emri verir bize: “Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et. Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever.”5
Tevekkülün hemen yanıbaşında kanaat gelir. Ancak, onu da yanlış anlamamak şartıyla: “Tamam, çalıştım, bu kadar kazandım, yeter!” demek değildir. Çalışmayı yaptıktan sonra sonucuna razı olmaktır, memnun olmaktır, mutlu olmaktır. Ve çalışmaya devam etmektir. Tevekkül kaderle de bağlantılı. Kadere iman ne kadar yüksekse, tevekkül o derece güçlüdür. Çünkü, tam bir tevekkül ile Rabbine yönelen, yalnız Ondan yardım dileyen bir kul olur. Böylece sebeplerin peşine takılmaktan, olayların oyuncağı, insanların kölesi olmaktan kurtulur. Bu ulvî bir hazzın ve muhteşem bir gücün enerjisini almak demektir. Ve stresten de o nispette uzak yaşarız.
***
Bir Fransız araştırmacı/sosyolog, çölde yaşayanların hayatını incelemeye karar vermiş. Koyun sürüsü olan Müslüman birisine misafir olmuş ve gözlemlerine başlamış. Bir ara çıkan bâd-ı semum denen zehirli çöl fırtınası, sürüsünün yarısını götürmüş. Sosyolog:
“Adam artık hasta olur, yataklara düşer!” diye düşünmüş. O ise; “Tevekkeltü alellah! Allah’a tevekkül ettim. Mal Onundur, O mülkünde istediği gibi tasarruf eder!” demiş.
İkinci bir fırtına dalgası, neredeyse diğer yarısını götürmüş.
“Şimdi çıldırır!”
Yine aynı tevekkülle sükûnetini muhafaza etmiş. Bir üçüncü dalgada kalanı gitmiş.
“Şimdi intihar eder!” diye geçirmiş içinden.
Ama, o yine tevekkülün sihirli gücüne yapışarak bu fırtınayı da atlatmış.
Araştırmacı, “Bu nasıl iş?” diyerek hayretten çıldırma derecesine gelmiş. Oradan ayrılıp, yolda yine zor durumda kalanların aynı tevekkülün koruyucu ipine yapıştıklarını müşahade edince şöyle yazmış: “Huzurlu ve mutlu bir hayat sürmek istiyorsanız, Müslümanlar gibi tevekkül edin ve kadere inanın!”
Dipnotlar: 1- Enfâl Sûresi: 2; Furkan Sûresi: 58; Talâk Sûresi: 3. 2- Tevbe Sûresi: 129. 3- Sözler, s. 77. 4- İbrahim Sûresi: 12. 5- Âl-i İmran Sûresi: 128.
29.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|