Genelkurmay’dan Cuma akşamı geç saatlerde yapılan ‘yazılı’ açıklama, yeni bir ‘muhtıra, darbe’ tartışması başlattı. Açıklamayı değişik şekillerde yorumlayanlar var. Ancak ortada bir vakıa var: Bu açıklama ‘demokratik teâmüller’e uyan bir açıklama değil.
28 Şubat 1997’deki ‘post-modern darbe’den sonra yapılan açıklamaların en ‘sert’ olanı bu. Adına ister muhtıra, ister açıklama denilsin; ‘hâl ve gidiş’e bir müdahale olduğu aşikâr.
Son yıllarda yapılan ‘Bundan sonra ihtilâl olur mu, olmaz mı?” tartışmalarında genel kanaat ‘olmaz’ yönündeydi. Nitekim ihtilâl de olmadı, ancak ihtilâlle yapılarak ulaşılmak istenen hedeflere başka yollarla ulaşılmak istendi.
Avrupa Birliği yolunda ilerleyen ve bunun için 9 ayrı ‘demokrasi paketi’ kabul edip dünyaya ilân eden bir ülkede, tam da “10. Demokrasi Paketi” gündeme gelmişken yapılan bu açıklama; Türkiye’deki demokrasiyi yeniden tartışmalı hale getirmiştir.
Yapılan açıklama ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, son tahlilde ‘milletin dediği olacak’tır ve olmalıdır. Tarih şahittir ki, ‘millete rağmen’ yapılan bir iş başarıya ulaşamamıştır ve ulaşamaz. Yapılan bunca ihtilâllerin başarıya ulaşamamış olması da buna delil değil midir? İhtilâller başarıya ulaşmış olsaydı, yeni ihtilâl ya da muhtıralara ihtiyaç kalır mıydı?
Açıklamada sıralanan konular, millet nezdinde problem olarak görülen şeyler değildir. Problem olsa bile, bunların hal çeresi de yine demokrasi çizgisi içerisinde aranmalı ve bulunmalıdır. Demokraside ‘çâre’lerin tükenmediğini bilmek lâzım. Açıklama, muhtıra veya ihtilâl yaparak Türkiye’yi ‘hiza’ya sokabileceklerini düşünenler, görünüşte ve ‘söz’de başarılı olabilir; ancak ‘öz’de ve kalıcı olarak başarılı olabilmeleri mümkün değildir. Çünkü ‘öz’de başarılı olabilmek, insanların tasvibini, desteğini ve kalben taraftar olmasını gerektirir. Hâl ve gidişe bakılır ve tarihteki örnekler de dikkate alınırsa, milletimizin büyük çoğunluğunun ihtilâlcilere kalben taraftar olduğunu gösteren bir göstergeye rastlanamaz. Kalben taraftar olunmayan bir hareketin kalıcı başarı sağlaması ise mümkün değildir.
Demokrasimiz yine yara aldı, yine hırpalandı. Demokrasimizin yerleşmesine imkân tanımayanlar, milletin vicdanında mahkûm olmaya adaydır. Niçin bütün dünya hürriyet ve demokrasi yolunda hızlı adımlarla ilerlesin de Türkiye tökezlesin? Tek parti devrinden bu yana iddia edildiği gibi; Türkiye’de yaşayanlar için ‘demokrasi elbisesi’ bir iki numara büyük mü geliyor? Hadiseye bu gözle bakanlar ve milletin ‘rey’ini değersiz görenler ‘Millet için çalışıyoruz’ iddiasında samimî olamazlar.
‘Tek parti’ devrini sona erdiren Demokrat Parti’nin ayırt edici vasfı; milletin ‘rey’ine değer vermekti. 1950 seçimlerinin simgesi haline gelen “Yeter, söz milletindir!” sloganı önümüzdeki seçimlerde parti ayırımı göstermeden bütün demokrat partilerin de ortak afişi olmalıdır.
Her işte bir ‘hayır’ olduğunu ve bizim ‘şer’ gibi gördüğümüz hadiselerin arkaplanında da bilmediğimiz ‘hayır’lar olabileceğini idrak ederek şu noktaya işaret ediyoruz: “Yeter, söz milletindir!” haykırışına; en az 1950’deki seçim dönemi kadar muhtacız.
29.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|