Rahmetli Ordünaryüs Profesör Doktor Ali Fuat Başgil, hukuk ve siyaset biliminde kendini ve dönemini aşmış bir vatanperverdi. 1930 yılında Ankara Hukuk Fakültesinde “pekiyi” derece ile doçent olduğunda, parlak zekâsı ve toplumun değerlerine duyarlılığının gelecekte başına bir çok gaile açacağından habersizdi.
Doçent olduğu günlerde, bir yüksek okul, üç fakülte ve bir hukuk diplomasına sahipti. Paris Hukuktan mezundu. Bunun yanı sıra siyasi bilimler ve edebiyat felsefesi okumuştu. Milletlerarası İdari İlimler Enstitüsünün üyesiydi. Aynı zamanda Lahey Devletler Hukuku Akademisi mensubuydu.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında demokrasi, insan hakları, özellikle din ve laiklik konusunda çok güzel fikirler serd eden ve halkın dünyasında makes bulan Başgil, dönemin cari anlayışı, despot idarecileri ve kayıt dışı hükümranlık peşinde olanların hep gadrine uğradı.
Başgil’in hayatı günümüze ışık tutan yakın siyasi tarihin bir çok hadisesine örnek tutacak anekdotlarla dolu. Samsun Çarşamba’dan mütevazı ve muhafazakâr bir ailenin imanlı ve sağduyulu bir münevveri olduğu halde, sistemin hazmedemediği ve hep dışladığı, hatta tu-kaka ettiği bir şahsiyet olarak Başgil’i bu günlerde tekrar anma ihtiyacı duyduk.
Başgil, 1961 yılında Samsun’dan senatör seçilir. Maalesef bu görevinden kısa bir süre sonra istifa ettirilir. 27 Mayıs darbesinin bütün hiddeti ve ağırlığıyla, hürriyetleri ve demokrasiyi fanus hayata mahkûm ettiği nefessiz dönemlerdir. İsviçre’ye gitmiş ve 27 Mayısla ilgili eserini telif etmiştir.
Bilâhare 1965 genel seçimlerinde yine Meclise girmiş, parlamenter olarak görev yapmıştır. Cemal Gürsel’in demokrasiyi nekahete soktuğu gibi kendisinin de nekahetten çıkmaması üzerine 1966’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacaktır.
Başgil’in cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmasının önü kesilmiş ve ciddî tehditlerle müracaatı engellenmiştir. Hukukun, hukuk dışı ve siyasi irade dışı yollarla bu kadar tahrip edildiği bir ülke olmak ve geçmişimizde bu yaralarla anılmak hiçte iç açıcı değil.
Bu günlerde yaşanan cumhurbaşkanlığı gerginlikleri, o günlerle kıyaslandığında rahmet okuyacağımız nitelikte. Bu tesbit, bugünün demokrasiyi yaralayan demeç ve söylemlerini mazur görmeyi gerektirmez. Bilâkis kamuoyunun reflekslerini arttırması, basının demokratik çıtasının yükseltmesi ve siyasilerin daha net ve açık tepkilerle demokrasiden yana “e-muhtıra”ya tavır koymaları gerekir.
Başgil, aydınımızın asil düşünce sistemine ve halkın inancına, demokrasi geleneği ve laiklik penceresi ile bakmayı, bunları makul bir tanım ve çerçeveye oturtmayı başarmış nadir bilim adamlarımızdan biridir.
Darbe ve muhtıra denemelerinin arka planında ise halkını okuyamayan, sosyal olaylara laiklik-irtica kategorisi ile bakan ve toplumun yaşayan değerlerine bigane bir yaklaşımın ve aydın kabızlığının çözümsüz bakış açısı vardır.
Buna örnek olacak tarihî bir olayla yazıyı noktalamak istiyorum.
Yıl 17 Mayıs 1943. Yer Ankara. “Hülâsa/konu özeti: Hazret-i Muhammed’e dair” başlıklı 653 sayılı, Matbuat Umum Müdürü/Basın Yayın Genel Müdürü Vedat Nedim Tör’ün, Sebilürreşad dergisine yazdığı bir yazı.
Peygamber Efendimizle ilgili Sebilüreşad dergisinde yayınlanan bir eserin İçişleri Bakanlığı tarafından toplattırılmasından sonra, o dönemdeki adıyla Matbuat Umum Müdürlüğüne yapılan müracaata verilen cevap ibretle doludur. Bir düşüncenin açmazını ortaya koymaktadır.
Ali Fuat Başgil, Tör’ün bu cevabını, “Din ve Laiklik” kitabının önsözüne alır. Aynen aktarıyorum:
“Muhterem Efendim,
Mektubunuzu aldım. Biz her ne şekil ve surette olursa olsun memleket dahilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.
Zat-ı âlilerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve faziletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyata tahammülü olmadığını siz de takdir edersiniz.”
65 yıl sonra yine laiklik sıtması ile Kutlu Doğum Haftasına duyulan tahammülsüzlüğün dışavurum biçimi, bize o karanlık dönemlerin demokrasi dışı dayatmalarını hatırlattı.
Şükür ki, köprünün altından çok su aktı. Birileri, inançla olan problemlerinde ısrar etse de, toplumun hafızası ve tepkisi aynı yerde değil.
01.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|