Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sivil Toplum

Demokrasinin yıldızları

Ülkemizde her cumhurbaşkanlığı seçimi sancılı olmuş. Bu seferki seçimin de biraz sancılı ve mahkeme kapısında olacağı ilân edilerek seçim gününe gelinmişti.

Seçim gününü tarihi bir gün gördüğümüz ve az da olsa ilk turda seçilmek ihtimali bulunduğu için Meclis locasına bir davetiye bulup yerimizi almıştık. AKP grubunda bir alkış tufanı koptu. Sebebini öğrenmek için dikkatle baktığımızda, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un Genel Kurula girmesi AKP’lileri sevindirmiş bir o kadar da güldürmüştü. Diğer yüzleri güldüren hareket ise, DYP’nin iki milletvekili Ümmet Kandoğan ve Mehmet Eraslan’ın yerlerini almaları oldu.

Kemal Anadol, çoğunluk bulunmadığı konusunda Başkanı ikna edecek bütün hünerlerini gösterdi. Fakat Genel Kurulun yıldızı Ümmet Kandoğan’dı “… seçimin Parlamentoda başlayıp Parlamentoda bitmesi gerektiği inancını taşıdığım için ben bugün buradayım. Ben huzurlarınızda şu anda Doğru Yol Partisi Milletvekili olarak bu konuşmaları yapıyorum, partimin bu konuyla ilgili olarak almış olduğu kararı da demokratik bulmadığım için Doğru Yol Partisi misyonu, 46 Demokrat Parti ve daha sonraki Adalet Parti misyonunun devamıdır. Bu misyon, bu Meclisin her zaman açık olmasını savunmuştur; bu Meclisin üzerinde tahakküm sağlamak isteyenlere karşı hep dik duran bir misyondur, ama, bugün gelinen noktada, Meclise girilmemesi noktasında ortaya konulmuş olan iradeye karşı halkın bu noktadaki düşüncelerinin, hislerinin tercümanı olmak maksadıyla, Hatay Milletvekilimiz Sayın Mehmet Eraslan’la birlikte Parlamentoya girme kararı aldığımızı ifade ediyor…”

Bu yaptığı konuşma ile kanaatimizce CHP’nin peşine takılmayarak, yıldızlaşmakla kalmadı demokrat misyonunun itibarını korumak konusunda vekili oldukları milletin sesini dinlemek sorumluluklarını yerine getirdiler. Buradan da ifade etmekten sevinç duyuyorum ki, Kandoğan’ı medenî cesareti ve demokrasi yanındaki tavrı sebebi ile kendisini tebrik eden kalabalık arasında ben de vardım.

361 oy kullanılmış olması sebebi ilk turda cumhurbaşkanı seçilememiş bulunuyor. Yalnız CHP’lilerin Cumhurbaşkanını seçtirmemek için oylamaya katılmamak gibi bir hakları bulunuyor mu acaba? Bu ince hesaplar düşünülürken Katip Üye Ahmet Küçük görevine gelmediği gibi oylama tasnif komisyonunun yanına oturması hem kendisini hem de CHP’yi komik duruma düşürdü. Başkanın göreve davetine rağmen vazifesine gelmemiş olduğunu hatırlatarak tasnif komisyonundan uzaklaşmasını istemesi ile başlayan tartışma üzerine Genel Kurula giren CHP’lilerle birlikte sayı 368 oldu. Ahmet Küçük’e büyük marifeti için teşekkürler.

27 Nisan gün boyu çok hızlı gelişmeler devam etti. Gece yarısına doğru bir 23 Nisan gösterisini (güzel bir tevafuk kutlu doğum ile aynı dönem de kutlanan) hem de 4 gün sonra gece yarısı bahane ederek muhtıra gibi açıklama yapmak ancak bizim gibi asgarî değil askerî demokrasileri olan ülkelerde olabilir. Bu konuda bir çok kişinin meselâ Rüstem Batum’un “tüm partiler ortak açıklama ile muhtıra açıklamasını yapanları görevden alacak kanunî düzenleme yapılmalıdır” (27.4.2007-skytürk) şeklinde yorumları oldu.

27 Nisan gününün yıldızı Ümmet Kandoğan ise 28 Nisan gününün yıldızı Adıyaman Milletvekili Fehmi Hüsrev Kutlu oldu. Demokrasi ve millî irade konusunda hassasiyeti ile tanıdığımız Hüsrev Kutlu’nun ANKA Ajansı tarafından geçilen açıklaması aynen şöyle.

“Bu açıklama, Türk Ulusuna yönelik bir açıklamadır. Ulusal Egemenlik Bayramını ve 23 Nisan’ı gerekçe gösterip demokrasiye müdahale yapılmıştır. Bunlar çok çirkindir. Demokrasi varsa, bu açıklamayı yapanları derhal görevden almayanların laikliğe özde bağlılıklarından şüphe ederim. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, görevden almazsa laikliğe özde değil, sözde bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti sadece laiklikle değil, aynı zamanda demokrasi onun namusudur. Bizim namusumuza tecavüz edilmiştir. Devletin üç temel ögesi vardır. Yasama, Yürütme ve Yargı. Bu yapılan yasamaya müdahaledir. Birinci tur oylamasından sonra, bu açıklamayı yasamaya müdahale olarak görüyorum. Meclis çatısı altında bulunan bütün siyasî partiler buna tepki göstermeli. Yapılan açıklama yürütmeye müdahaledir. Yapılan açıklama yargıya müdahaledir. Cumhurbaşkanlığı seçimi mahkemeye gitmiştir. Ama asker bu sürede mahkemeyi etkilemeyi hedef edinmiştir. Bu yargıya bir müdahaledir.”

(Konuyla ilgili olarak AKP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada şöyle denildi: ''Partimiz Adıyaman Milletvekili M. Hüsrev Kutlu'nun 28 Nisan 2007 tarihinde bazı haber ve yayın organlarında yer alan açıklamasında, haddi aşan ve yanlış değerlendirmelere yol açabilecek ifadeler kullanıldığı belirlenmiş olup, bu açıklamasıyla ilgili olarak adı geçen milletvekiline gerekli uyarı yapılmıştır.'')

Aklın yolu bir, demokrasinin yolu dik durmaktır. Geçtiğimiz günlerde ölen Rus lider Yeltsin’i bütün dünya darbe girişiminde tankların üzerine çıkıp, darbeyi önlemesi ile hatırlıyor. Bu ülkede darbe söylentilerine veya muhtıralarına veya darbelere engel olacak bir Yeltsin de çıkması dileği ile…

[email protected]

Emin Talha KARAMUSA

30.04.2007


Farklılığa tahammülsüzlük

Ülkemizin imajına sarsıcı olaylarla periyodik darbeler indiriliyor; tam bir ihanet hali. Rahip Santoro, Hrant Dink ve en son Malatya’daki vahşet...

Ulaşılmak istenen hedef ne olursa olsun olayların ortak yönünü “farklılığa tahammülsüzlük” argümanı üzerinden yapılan provokasyon oluşturuyor. Demek ki bu konuda fanatik maşalar bulmak kolay oluyor.

Peki bu sorun nasıl çözülecek?

Elbette ki, suçluların yakalanıp, hak ettikleri cezaları görmesi gereklidir. Ama esas çözüm yani bataklığın kurutulması için ne yapılmalıdır? İlk planda burada da “farklılığa tahammülsüzlük” argümanından faydalanılabilir. Bu sözün ne tarihimizde ve ne de dinimizde geçerli olmadığının eğitimi hemen verilmelidir. Vakit kaybına gerek yok, günümüz iletişim çağında kitleler hemen eğitilebilir. Yeter ki, istensin!

Burada devlet ve sivil toplum alanına büyük görev düşüyor. Hem özde hem sözde, yani söylem ve eylem samimiyeti içinde demokrasi, sivilleşme, insan hakları ve nihayet bütün okullarda İslâmiyet eğitimleri vermek ve bunlara hemen başlamak gerekiyor. Bu işin şakası kalmadı. Cumhuriyet mitinginde “Misyonerler cirit atıyor” diye bağırmak ve bir bakıma bu tür olaylara gerekçe sağlamak her halde çözüm değil!

Gerçek çözümü, insanın kendisine, diğer insanlara, topluma, çevreye (tabiat, kâinat) ve Yaratıcıya karşı sorumluluklarını ve ilişkiler ağını sağlıklı ve dengeli şekilde kurdurabilen değerler sistemimizde aramalıyız. Kim olursa olsun her insana toplumun ve kâinatın bir parçası olmak gibi “üst kimlik” sunan, her insanı özel ve önemli gören bu değerler sistemimizi kaç aydınımız biliyor? Kaldı ki diğer cahil fanatikler bilsin.

“Sen bakmasını bil de dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür” diyen Mevlana’dan ve “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” diyen; hangi insan olursa olsun sahip oldukları erdemlerle ilişki kurulması gerektiğini belirten Bediüzzaman’dan bugün faydalanmayıp da ne zaman faydalanacağız?

Demokrasi ve sivillik bir bakıma hazmetme kapasitesinin artması demektir. Kendi değerlerimizle bu kapasitemizin artacağını, bize emanet edilen farklılıkların tahammüle lâyık olduklarını içimize sindireceğimizi, daha sivil ve daha demokrat olacağımızı şimdiden görür gibi oluyorum.

Kısacası kendi değerlerimizi pergelin sabit ucu gibi korurken, pergelin hareketli ucu ile de bütün dünya ve farklılıklarla ilişki içinde olmalıyız.

[email protected]

Prof. Dr. Gürbüz AKSOY

30.04.2007


Muhtırayı iade ediyoruz!

27 Nisan 23.30’da Genelkurmay Başkanlığı’nda uykusu kaçan birileri anayasal yetkilerini aşarak bir muhtıra yayınladı.

Türkçesi bile bozuk, uyku mahmurluğuyla yazıldığı belli olan ifadelerle demokrasimizi tehdit etmeye çalışan, bir ilkokul çocuğunun elinden çıkma havası veren bu muhtırayı aynen kendilerine iade ediyoruz.

Bu muhtırayla Haiti’de bile darbe olmaz!

Demokrasimizi canı sıkılmış amatör darbecilerin gece yarısı darbecilik oyunlarına kurban etmeye hiç niyetimiz yok. Burası askerlerin her kafasına estiğinde darbe yaptığı bir Muz Cumhuriyeti değil. Burası ne Tayland ne Haiti! Burası Türkiye!

1876’dan beri Meclis’i olan 1908’den beri seçimlerin yapıldığı, 1923’ten beri Cumhuriyet olan bir ülke...

Askerler ve onların arkasında tek sıra hizaya gelmeyi siyaset yapmak, gazetecilik yapmak, sivil toplumculuk oynamak zannedenler bu gerçeği kabul etmeyi öğrenmeliler.

Zor zamanlarda demokrat olma sınavında sınıfta kalan siyasetçileri, gazetecileri, akademisyenleri, önceki darbelere destek veren meslektaşlarının yanına, yani tarihin çöp tenekesine gönderiyoruz!

Darbe yapmak, bahane bulmak için çocuk müsamerelerini takip edenleri tarih okumaya, dünyada olup bitenleri izlemeye çağırıyoruz.

Hükümet de bu bildirinin altında imzası olan askerleri emekli etme cesaretini göstermelidir.

Emekli askerler olarak özgürce, istedikleri muhtıraları yayınlayabilirler, darbe planları yapabilirler!

Ama bizim vergilerimizle ellerinde olan silâhları bize karşı kullanmalarına izin vermiyoruz!

Daha önce dört kez darbelerle Türkiye tüm dünyaya rezil oldu. Türkiye bu darbelerden çok acı çekti.

Bir daha Asla!

(Darbeye Karşı Direnme Taahhüdünü imzalamak için www.gencsiviller.net)

30.04.2007


Medya insansızlaştırıyor

“Dünyanın her yerinde gazeteciler kullandıkları dilin ve görüntülerin çatışmaları nasıl körüklediğinin farkında olmuyorlar. Örneğin Irak Savaşı sırasında ölü ve yaralılarla ilgili haberler medyada uzun süre verilmedi. Irak Savaşı uzun süre çok taktiksel, çok iyi koordine edilmiş, yüksek teknolojiyle yürütülen ve sadece altyapı ve binaların yok edildiği bir olaymış gibi gösterildi bize. Ancak insanlardan bahseden yoktu. Diğer taraftan bahsederken korkunç bir insansızlaştırma eğilimi var, yani sadece rakam veriliyor, “34 kişi öldü” gibi.

“ABD medyası Ortadoğu’yu bu şekilde haberleştiriyor. Amerikalılar Ortadoğuluları barbar, az gelişmiş ve medeniyetsiz milletler olarak görüyor.

“Savaşın özellikle ilk iki yılında ABD’de medya, savaşı hükümetin ve Bush’un perspektifinden yansıttı. Ancak geçen Kasım ayındaki Kongre seçimlerinde Demokratlar çoğunluğu elde ettikten sonra basın, Bush yönetimini eleştiren haberlere de yer vermeye başladı.

“Genellikle medya çatışmanın taraflarını aşırı bir şekilde kutuplaştırma eğiliminde, bir taraf kesinlikle haklı ve doğru, diğer taraf kesinlikle haksız ve yanlış gibi gösteriliyor. Ve haksız olan taraf insansızlaştırılıyor, haberlerde oradan asla insan görüntülerine yer verilmiyor. Okuyucu ve izleyici de gerçeklik anlayışını medyanın kendine sunduğu bu görüntüler üzerine kuruyor.

“Barış gazeteciliği, tarafsız haberciliğin, insan hayatından ve masum sivillerin öldürülmesinden daha değerli olmadığını söylüyor.

(ABD’deki Washington Devlet Üniversitesi’nde “Barış Gazeteciliği” dersi veren Dr. Susan Dente Ross. Konuşan: İpek Yezdani)

30.04.2007


Dernekler Beyannamesi vermeyi unutmayın!

Derneklerin Nisan ayı sonuna kadar beyanname vermeleri gerekmektedir. Geçtiğimiz yıl beyanname vermeyen dernekler 400 YTL para cezası ödemek zorunda kalmışlardır. Bu yıl 591 YTL olan bu cezayı ödemek zorunda kalmamak için beyannamelerin eksiksiz biçimde doldurularak mülki idare amirliğine iletilmesi gerekmektedir.

30.04.2007


Dernekler kanununda iki iptal

Anayasa Mahkemesi’nin, Dernekler Kanunu’nun iki hükmünün yürürlüğünü durdurma kararı, Resmi Gazete’de yayımlandı.

Yayınlanan kararda, yasanın, derneklerin siyasi partilere yardım yapmasına ve üye sayısının 100 kişiden çok olması şartıyla dernek hizmetlerinin gönüllü ya da ücret karşılığında yaptırılmasına ilişkin hükümlerinin yürürlüğünün, iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlanana kadar oy birliğiyle durdurulduğu kaydedildi.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu hükümleri Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmişti.

30.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004