Çocuğum kilo almıyor!
Çocukluk çağında sık karşılaşılan problemlerden biri kilo alamama ve yaşıtlarına göre gelişimde geri kalmadır. Özellikle ilk 3 yaşta görülür. Çocuğun kilosunun yaşına uygun olmaması tek başına olabileceği gibi boy kısalığı ile birlikte de olabilir. Ayrıca ailesel büyüme gecikmesi veya genetik faktörler de az kilo ve boy kısalığına sebep olabilir. Tüm sosyoekonomik düzeylerde görülmekle birlikte ekonomik geliri çok düşük ailelerin çocuklarında daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kilo alamama yakınması ile başvuran çocukların %80’inin 18 aydan küçük olduğu görülürken, %1’inin de zayıflık ve/ veya boy kısalığı ile çocuk polikliniklerine getirildikleri bilinmektedir.
Büyüme normalde anne karnında başlayarak ergenlik döneminin sonunu kadar devam eden bir süreçtir. Ancak, sigara kullanma, gebelik esnasında hastalık geçirme gibi sebeplerle anne karnında yeterince gelişemeyen bebekler hayatın ilk yıllarında bu farkı kapatmak için fazlaca kaloriye ihtiyaç duyarlar. Bu bebekler ilk yılda aldıkları fazla kilo artışını daha sonraki yıllarda kendi normallerine göre sürdürürler. Büyümedeki normaller tamamen bireysel olup, çocuklar uygun beslenme ve uygun sosyal, psikolojik şartlarda genetik olarak belirlenmiş hedefe ulaşırlar. Bu sebeple doğumdan itibaren hiç bir problemi olmayan, büyüme eğrisinde sapma olmayan, boyu ve kilosu orantılı olan ama zayıf görünen çocukları daha şişman ve daha uzun boylu yapma çabasına girmek gereksiz ve yanlıştır. Her şeyden önemlisi bu tür arayışlar normal giden gelişimde sapmalara neden olur. Çocukları kıyaslamak son derece hatalı bir davranıştır.
Yetersiz kilo alımının başlıca sebeplerini şöyle bıralayabiliriz: Yetersiz beslenme (en sık sebep), ilgi eksikliği, kronik hastalıklar, akut hastalıklardan sonra (örneğin ishal, anjin, kulak iltihabı vb. sonrası) alınan besinlerin bağırsaklardan emilmemesi, demir eksikliği (toprak, kil, kağıt yeme alışkanlığı olarak kendini gösterir), doğumsal hastalıklar …
Ancak görülmektedir ki, çocukların çoğunda ciddi bir hastalık olmayıp çoğu zaman yetersiz beslenme, özellikle ilk bir yaş içinde bebeğin ihtiyaçlarının yeterince anlaşılamaması sebebiyle kilo alamamanın sık sebebidir. Bebeğin ağırlık eğrisinde bir kaç aydır düşme varsa ve bu kayıp sonraki ayda bir sıçrama ile telafi edilmiyorsa yetersiz beslenme yönünde uyarıcıdır.
Anne sütü ile beslenen bir çocukta:
zeylerde görülmekle birlikte ekonomik geliri çok düşük ailelerin çocuklarında daha sık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kilo alamama yakınması ile başvuran çocukların %80’inin 18 aydan küçük olduğu görülürken, %1’inin de zayıflık ve/ veya boy kısalığı ile çocuk polikliniklerine getirildikleri bilinmektedir.
Büyüme normalde anne karnında başlayarak ergenlik döneminin sonunu kadar devam eden bir süreçtir. Ancak, sigara kullanma, gebelik esnasında hastalık geçirme gibi sebeplerle anne karnında yeterince gelişemeyen bebekler hayatın ilk yıllarında bu farkı kapatmak için fazlaca kaloriye ihtiyaç duyarlar. Bu bebekler ilk yılda aldıkları fazla kilo artışını daha sonraki yıllarda kendi normallerine göre sürdürürler. Büyümedeki normaller tamamen bireysel olup, çocuklar uygun beslenme ve uygun sosyal, psikolojik şartlarda genetik olarak belirlenmiş hedefe ulaşırlar. Bu sebeple doğumdan itibaren hiç bir problemi olmayan, büyüme eğrisinde sapma olmayan, boyu ve kilosu orantılı olan ama zayıf görünen çocukları daha şişman ve daha uzun boylu yapma çabasına girmek gereksiz ve yanlıştır. Her şeyden önemlisi bu tür arayışlar normal giden gelişimde sapmalara neden olur. Çocukları kıyaslamak son derece hatalı bir davranıştır.
Yetersiz kilo alımının başlıca sebeplerini şöyle bıralayabiliriz: Yetersiz beslenme (en sık sebep), ilgi eksikliği, kronik hastalıklar, akut hastalıklardan sonra (örneğin ishal, anjin, kulak iltihabı vb. sonrası) alınan besinlerin bağırsaklardan emilmemesi, demir eksikliği (toprak, kil, kağıt yeme alışkanlığı olarak kendini gösterir), doğumsal hastalıklar …
Ancak görülmektedir ki, çocukların çoğunda ciddi bir hastalık olmayıp çoğu zaman yetersiz beslenme, özellikle ilk bir yaş içinde bebeğin ihtiyaçlarının yeterince anlaşılamaması sebebiyle kilo alamamanın sık sebebidir. Bebeğin ağırlık eğrisinde bir kaç aydır düşme varsa ve bu kayıp sonraki ayda bir sıçrama ile telafi edilmiyorsa yetersiz beslenme yönünde uyarıcıdır.
Anne sütü ile beslenen bir çocukta: Bebek çok sık aralıklarla emiyorsa bu, gereksindiği besini alıyor anlamına gelmeyebilir. Tam tersine yeterince beslenemediği için sürekli emmeye ve beslenmeye çalışıyor olabilir. Bu durum geçicidir. Bebek büyüme sürecine girdiğinde aldığı süt miktarını arttırmaya çalışır. Ayrıca anne sütü rezervinin yetersiz olduğu anlamına da gelebilir. Anne sütünün yeterli olup olmadığını anlamanın bir kaç yolu vardır: Bebeğin dışkı sayısı, rengi, kıvamı, bezinin her beslemeden önce ıslak bulunması, bebeğin yutkunurken yutma sesi çıkarması, meme emdikten sonra bebeğin mutlu ve halinden memnun olması, annenin sütü geldiğinde göğüslerinin şişmesi, kilo alımının yaşı ile orantılı olarak devam etmesi… Bütün bunların bulunmasına rağmen kilo alma problemi varsa aşağıdaki sorunlar araştırılmalıdır:
Bebek yeterince emzirilmiyor olabilir. Günde en az sekiz kez beslemek gerekir. Gün boyunca üç saatten fazla veya gece boyunca 5 saatten fazla ara vermeyin
Bebekte emmeyi engelleyen gelişim kusurları olabilir. Özellikle zayıf emen, çabuk yorulan bebeklerde düşünülmelidir.
Annenin meme başında çatlakları, enfeksiyon, meme uçlarının içe dönük veya düz olması bebeğin memeyi kavramasını güçleştirir. Bu açıdan dikkat edilmelidir.
Süt gelmesi fiziksel bir olaydır ve zihinsel durumunuz bu olayı engelleyebilir. En rahat hissedilen ortamda emzirilmelidir. Yeterli süt gelmemesi kiloda duraklamaya yol açar.
Bebek emme tatminini emzik gibi bir yerden sağlıyor olabilir. Meselâ, destekleyici nitelikte su verilmesi de iştahını azaltarak emmesini engeller.
Biberonla beslenen bebeklerde hangi türde mama kullanıldığı, nasıl hazırlandığı, gün içinde kaç kez ve hangi miktarda verildiği önemlidir. Beslenme sonrası kusan bebeklerde veya aldığı besin ağzına gelen bebeklerde iştah azalması ve beslenmeyi reddetme görülebilir. Kilo alımını engelleyen böyle bir durum varlığında doktora başvurulmalıdır.
Anne sütü alırken gayet güzel kilo alan bebekler ek gıdaların özellikle de katı pürtüklü gıdaların verilmeye başlamasıyla beslenmeyi reddedebilir. Bu durum geçici olup zorlamadan alıştırarak azar miktarda yeni besinlerin tanıtılmasıyla aşılabilir. Ayrıca yine ek gıdaların başlanmasıyla ishal, kusma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Bu durumda tıbbi bir problem olasılığı sebebiyle doktora başvurulmalıdır.
Oyun çağı çocuğu:
Oyun çağı dönemindeki çocukların dikkatini toplamaları özellikle de uzun süreli sofra başında oturmaları oldukça güçtür. Anne babaların çocuklarını uzun süreli oturmaya zorlayarak yemeklerini bitirmelerini beklemeleri çocuklarda yemeğe karşı ilgisizlik oluşturur. Ayrıca yemek sırasında televizyon vb. dikkat çekici faaliyetler de çocuğun yeme alışkanlıklarını olumsuz etkiler. Beslenme aralarında veya ana öğüne yakın verilen abur cubur besinler de çocuğun iştahını azaltarak kilo alımını engeller. Sürekli meyve suyu içen çocuklar beklenildiğinin aksine sıska ve zayıf çocuklardır. Çocukları oyalamak için ellerine bisküvi, çikolata vb. besinlerin verilmesi oldukça yanlıştır. Artmakta olan bağımsızlık duyguları da önlerine konulan yemeğe karşı reaksiyon göstermelerine neden olabilir. Büyümekte olan çocuklar yemek masasının hâkiminin kendileri olduğunu düşünebilir ve farklı lezzet arayışında olabilirler. Sadece çocuğun yedikleriyle ilgilenilmesi, bunu kullanacağı bir silah haline getirebileceğinden, bu konuda ölçülü olunmalıdır.
Yemesinde problem olmadığı halde kilo alamayan çocuklar ise mutlaka doktora götürülerek, aldığı besinlerin kalorisinin yeterli olup olmadığı, kilo ile boyunun paralel gidip gitmediğinin tayin edilerek problemin ne olduğu çözülmelidir. Unutulmamalıdır ki çok yemekten ziyade verilen yemeğin kalori ve protein açısından kalitesi önemlidir.
Kilo sorunu yaşayan çocuklarda, kusma, ishal vb. hastalık belirtileri varsa, halsiz ve bitkinse, soluk görünüyorsa, boy uzaması da durakladıysa, gelişim basmaklarında (oturma, kalkma, yürüme vb.) gerilik varsa, saçları ve cildi sağlıksız görünüyorsa, annesiyle iyi ilişkide değilse, okul başarısızlığı varsa mutlaka bir uzmanla görüşülmelidir.
|
Dr. Emine UÇAN
03.05.2007
|
|
Sınavlar… Hep var
Okulların kapanmasına az kaldı. Ancak önümüzdeki zaman dilimi öğrencilerin ders yoğunluğundan daha fazla bir yükü barındırıyor içinde: Sınavlar…
Vizeler, finaller, yazılılar, ÖSS, OKS, KPSS… Uzatabileceğimiz bu listede herkesi ilgilendiren en az bir başlık bulmak mümkün. Sınavla beraber gelen kaygı, stres ve sınav psikolojisi ise, sınavlara en çok alışmışlarımızın bile yakasını bırakmaz durumda. Peki sınav öncesi zaman diliminde neler yaparak kendimize bu konularda yardımcı olabiliriz. İşte sınav heyecanını ve ön kaygıyı azaltabilmeniz için kendi kendinize uygulayabileceğiniz bazı yöntemler:
Negatif duygu ve düşüncelerden uzak durun. Çünkü bunlar sizin hedefinize ulaşmanızı engeller. Kendinize sadece o an çalışmanız gereken konu ile ya da yapmanız gereken işle ilgili konuları düşünmek için izin verin.
Sadece bu günde kalmaya çalışın. Gelecek ve geçmiş ile ilgili endişelerin zihninize girmesine engel olun. Örneğin geçmişte olmuş bir olayı düşünmek sizi hiç beklemediğiniz bir yolculuğa çıkarabilir. Suçluluk duygusu, pişmanlık ya da birilerine karşı öfke duymaya başlayabilirsiniz, olayları farklı şekilde hayal etmeye başlarsınız ve diğer senaryoların nasıl sonuçlanacağını düşünürsünüz... Örneğin “Arkadaşıma başka bir şey söyleseydim belki de bu kadar kötü kavga etmezdik...” Diğer taraftan geleceğe yoğunlaşmak, bu sefer de sizi gelecekte seyahate çıkarır. Örneğin sınavdan başarısız olabileceğinizi düşünür, bunun sonucunda neler olabileceğini hayal etmeye ve akabinde korku duymaya başlarsınız. Bu sizin tüm pozitif enerjinizi yok eder ve bir anlamda başarısız olmanıza katkıda bulunur. Hem çalışmak için ayırdığınız zamandan çalmış olursunuz, hem de psikolojinizi yıpratırsınız.
Eğer zihninizin dolaştığını fark ederseniz gözlerinizi kapatın ve nefesinizi dinleyin. Vücudunuzu hissetmeye çalışın, nerde olduğunuzu, niye orda olduğunuzu kendinize hatırlatın ve bu güne geri dönün. Bu şekilde zihninizin dolaşmasına engel olabilirsiniz.
Başarmanız gereken işe yoğunlaştırın, sonuçlarına değil. Elde edeceğiniz notu düşünmek, başarısız olursanız neler olacağını hayal etmek en yaygın hatalardan birisidir. Sonucun iyi olması size ve dikkatinizi işe verip vermediğinize bağlıdır. Eğer enerjinizin bir kısmını endişeler üzerine yoğunlaştırırsanız çalışmak için yeterince enerjiniz kalmaz.
Başarılı olacağınıza inanmanız gerek... “Ben bu sınavı başaracağım!” diyerek kendinize tekrarlamalısınız. Doğru olabilir ya da olmayabilir, ihtiyacınız olan vücudunuzu ve beyninizi bu gerçeğe inandırmaktır. Eğer korkularınız içinde bu işi yapamayacağınızı düşünürseniz, bir süre sonra vücudunuz size inanır ve gerçekten başarısızlığa yönelir. Başarısız olacağınıza inanırsanız, başarılı olma ihtimaliniz çok zayıflar.
Arada bir kendinize dinlenme imkânı vermeyi ihmal etmeyin. Gözlerinizi kapatın ve 10-20 dakika nefesinizi dinleyin. Bu arada düşüncelerinizin zihninizden akıp gitmesine izin verin. Hiç bir düşünceyi zihninizde tutmayın... Bazen hoşunuza giden bir varlığı gözünüzde canlandırmak zihninizi dinlendirmek ve dikkatinizi toparlamayı başarmanız için faydalı olabilir. Meselâ en sevdiğiniz rengi gözünüzde canlandırmak ve 10 dakika hiç bir şey düşünmeden ona bakmak, ya da gökyüzü, deniz, yeşil alan, bir ağaç, su, bitki, hayvan gibi doğadan ödünç alacağınız bir varlığa bakmak aynı şekilde dinlenmek ve zihninizi bir noktada toparlamayı öğrenmeniz için ideal bir çalışmadır.
Duâ etmeyi ihmal etmeyin. Bu sizi hem psikolojik olarak rahatlatacak, hem de kaderin varlığını hatırlatarak tevekkül etmenize yardımcı olacaktır.
|
Tuğba VERGİLİ
03.05.2007
|
|
Evler farklı sorunlar aynı
Geçenlerde okumalarımda bir araştırmaya denk geldim. Eşler arası iletişim sorunlarını ele alan bu araştırma sahiden de en yaygın problemleri dillendirir nitelikte. Sizde gözlerinizi kendinize ve çevrenize çevirip bir kaynaktan çıkıp bir çok konuda eşlerimizle iletişimime olumsuz olarak yansıyan problemlere bakalım. Araştırmaya göre eşler arasında sürekli ve ciddi sorun oluşturan konular şöyledir;
*Kadın kocasına boyun eğmek zorunda kalmaktadır. Oysa sağlıklı bir beraberlik eşit güçler arasında süregelen bir ilişkidir.
*nEvlilik sürecinde koca karısının kişili-ğinin gelişimini engellemektedir. Oysa evlilik ilişkisi içinde her iki kişiliğinde gelişme ve değişme hakkı vardır. Eşler birbirlerine bu konuda destek olmalı ve birbirlerini değişim için teşvik etmelidirler.
*Eşler arasında duygu alışverişi çok azdır. Oysa eşlerin önce kendi duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmaları sonra da birbirlerine bunu ifade etmeleri gerekir. Siz kendinizi anlatamıyorsanız, kimse sizi anlamak zorunda değildir, unutmayınız.
*Birikimler patlamaya yol açmaktadır. Bastırılan, içe atılan sorun ve kırgınlıklar, eşler arasında sakince tartışılarak irdelenmediğinden, bir an geliyor ki, patlamalar, krizler, kavgalar meydana geliyor. Oysa sorunlarınızı birikmeden sıcağı sıcağına tartışmanız,birbirinizi anlayışla dinlemeniz, ortak bir çözüm yolunda uzlaşmanız, ilişkinizin niteliği açısından önemlidir.
*Eşlerden biri diğerini rahatsız edecek bir şekilde kıskanmaktadır. Kişi çoğu kez içindeki boşluğu ve bu boşluktaki aşağılık duygusunu örtmeye çalışmaktadır. Kıskançlık, buyurganlığın çok belirgin bir biçimi olup, her zaman bir psikolojik zayıflık işaretidir. Oysa eşinizi kıskanmak yerine ona güvenip onunla gurur duymalısınız. Unutmayın diktatörleri kimse sevmez.
Araştırma bu yaygın görülen sorunlara güzel çözüm teklifleri de sunmakta:
*Karı koca olarak ilişkinizin aksayan yönlerini, olumlu ve olumsuz yanlarını tespit ediniz. Ancak unutmayınız ki, birinizin önemsediği sorun diğeriniz için önemsiz olabilir. Önce her ikiniz içinde önemli olan sorunlar üzerinde durunuz.
*Bir toplulukta eşinizi eleştirmekten kaçınınız. Eleştirilerinizi yalnız kalınca yapınız.
*Evliliğinizde her şeyi tek başınıza kontrol edemezsiniz. Kontrol etmek istediğiniz alanlar konusunda eşinizle işbirliğine varınız.
*Birbirinizin varlığını önemseyerek bunu birbirinize ifade ediniz.
*Her konuda anlaşmak zorunda değilsiniz. Farklı kişilikler taşıdığınızı bilmeniz gerekir. Uzlaşamama ihtimalini de göz önüne alınız. Ancak birbirinizin fotokopisi olmaya çalışmayın. Çünkü bu bir süre sonra baskın karakterli eşin diğerini rahatsız edeceği bir hale gelecektir.
Mutlu günler
|
Şenay ÖZER
03.05.2007
|
|
Bal Kurabiyesi
Malzemeler:
*Yarım paket margarin
* 1 Su bardağı pudra şekeri
*3 Adet yumurtanın sarısı
*Yarım su barağı süt
*1 Çorba kaşığı bal
*1 Paket kabartma tozu
*Alabildiği kadar un
Üzerine :
* 2 Adet yumurtanın akı
*1.5 Su bardağı dövülmüş ceviz
Yapılışı:
Geniş bir hamur yoğurma kabına küçük parçalar şeklinde kesilmiş yarım paket margarini alın. Üzerine azar azar un serperek margarini parmak uçlarıyla una yedirin. Margarin ve un özleştikten sonra pudra şekeri, yumurta sarıları, süt, bal ve kabartma tozunu ekleyin. Gerekirse un ilave edin. Kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edene dek yoğurun. Hamuru birkaç dakika dinlendirin. Yoğurduğunuz hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparın. Elinizle yuvarlayarak şekil verin. Hamurları önce yumurta akına sonra da dövülmüş cevize bulayın. Çok az yağ sürülmüş fırın tepsisine dizin. Önceden ısıtılmış orta ısılı fırında 30-35 dakika pişirin.
|
03.05.2007
|
|
Çıkmayan etiketler ve esneyen trikolar için pratik çözümler
Çıkmayan Etiketler:
Şişe ve kavanozların üzerindeki etiketi önce biraz suyla nemlendirin. Sonra da mum ateşine tutarsanız, çıkaramadığınız etiketlerin kolayca çıktığını görebilirsiniz.
Esneyen Trikolar:
ıkarken esneyen trikolarınızı yıkadıktan sonra önce ılık suya, sonra da bir miktar sirkeli suya batırın. Trikolarınız eski şekillerine kavuşacaklardır.
|
03.05.2007
|
|
Hediyeniz övgü olsun!
Mutlu bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız; çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Mesela ödevini bitirdiğinde “Resminde kullandığın renkleri çok beğendim ...” gibi detay verin. Yaptığı proje hakkında konuşun. Çocuğunuzu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin.
|
03.05.2007
|