Siz aç, açık, yolunu şaşırmış bir tarzda bir yere misafir olsanız, konak sahibi sizi enfes bir tarzda yedirse içirse, ikramlarda bulunsa o konak sahibine karşı nasıl bir sevgi ve saygı duyarsınız. İkramlarını günlerce sürdürse sevgi ve saygınız daha da artar.
Onca gün ağırlansanız hiçbir gün, “Efendim, bize hep ikramlarda bulunup duruyorsunuz. Acaba sizin de bizden istekleriniz yok mu? Neler yapalım ki sizin hoşnutluğunuzu, sevginizi kazanalım? N’olur birşeyler söyleyin de yapalım” demez, öğrenme iştiyakında bulunmaz mısınız?
Dünya denilen şu misafirhaneye en güzel organ, duygu ve kabiliyetlerle donatılarak gönderilen ve yıllarca bu misafirhane sahibinin emsalsiz ikramlarına mazhar olan insanoğlunun da, kendini bu özelliklerle techiz edip buraya gönderen Rabbine karşı sevgi ve saygısını isteklerini öğrenerek göstermesi gerekmez mi?
Peki, ne istiyor bizi şu dünya misafirhanesine gönderen Rabbimiz?
Birgün Efendimiz (a.s.m.) Hz. Muaz’a, “Ey Muaz! Allah’ın kulları üzerinde, kulların da Allah üzerindeki hakları nelerdir biliyor musun?” diye sorar.
“Allah ve Resûlü iyi bilir” der Hz. Muaz da.
O zaman Kâinatın Efendisi (a.s.m.) buyururlar ki: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı Allah’a ibadet etmeleri ve Ona hiçbir şeyi ortak koşmamaları, kulların da Allah üzerindeki hakkı Kendisine ortak koşmayan kimselere azap etmemesidir.”1
Evet, bizim görevimiz ibadet. Zaten Zariyat Sûresininin 56. âyetinde “Ben cinleri de, insanları da ancak Bana îmân ve ibâdet etsinler diye yarattım” buyur muyor mu?
İbadetin ise Allah’ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmak, kısacası farzları yapıp haramlardan uzak kalmak olduğunu biliyoruz.
İbadetlerin neler olduğu ise âyet ve hadislerde bir bir anlatılmış. İnsana düşen de bunları öğrenip uygulamaya çalışmak.
O takdirde Allah kullarına azap vermeyeceğini bildiriyor.
Kendisine itaat eden, emirlerini tutan kullarına Allah niye azap versin ki? Nitekim İbrahim Sûresinin 7. âyetinde, “Şunu da hatırlayın ki, Rabbiniz size ‘Şükrederseniz daha çok veririm; nankörlük ederseniz bilin ki azâbım çok şiddetlidir’ diye bildirmişti” buyurularak ibadetin bir anlamda tâ kendisi olan şükretmenin bolluk sebebi, aksine nankörlüğe girmenin de şiddetli azaplara vesile olacağına dikkat çekilmektedir.
Kula ancak kulluk yaraşır.
Dipnotlar:
1- Riyâzü’s-Sâlihîn, 1: 467 (Buharî ve Müslim’den).
02.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|