Eskiden Bağdat’ta yoksul bir adam yaşardı. Yoksul olduğu kadar da kendini bilmez, küstah bir kimseydi. Daima kendinden yukardakilere bakar, hâline şükretmez, şikâyet üstüne şikâyetler yağdırırdı.
Bu yoksul adam bir gün bir köle gördü. Görkemliydi. Üzerinde atlas bir elbise, belinde de altın bir kemer vardı. Bir ona baktı, bir kendine… O bir efendinin kulu, kölesiydi. Kul olduğu halde debdebe içindeydi.
Ya kendisi? Sefalet içindeydi. Dayanamadı, ellerini kaldırıp şikâyeti bastı: “Ey Rabbim,” dedi. “Katında şu köle kadar olsun değerim yok. Efendisinin şu kuluna baktığı kadar bana bakmıyorsun!”
Bu yakışıksız, kendini bilmezce söylenen sözlerin yanlışlığını kim anlatacaktı ona?
Karşılaştığı bir olay ona haddini bildirdi, gözünü açtı: Birgün pazarda yine o atlas elbiseli, altın kemerli köleleri gördü. Zalim bir hükümdar gelmiş, köleleri toplattırmaya başlamıştı. Hükümdarın adamları köleleri kırbaçlamakta, eziyet etmekte, “Söyleyin bakalım, efendinizin hazineleri nerede?” diye onları sıkıştırmaktaydılar.
Onlar işkenceden ölecek hâle geldikleri halde bunlara katlanıyor, en küçük bir sır vermiyor, efendilerinin aleyhinde konuşmuyor, zerre kadar bir şikâyette bulunmuyorlardı.
Yoksul adam şaştı kaldı gördüklerine. Ve tam o esnada bir ses işitti: “Ey kula nasıl bakılır diyen adam! Köle nasıl olurmuş sen asıl ona bak! Gördün ki köleler onca işkencelere rağmen efendileri aleyhinde tek bir kelime etmediler. Sen de onlar gibi efendin için canını verebiliyor musun?”
Gördükleri ve duydukları, kulluğun hakkını vermediği halde Rabbinden şikâyete kalkan adamı utandırmaya yetmişti. Tevbe edip iyi bir kul olma yoluna girdi.
Acaba Allah’tan birşeyler bekleme yerine bizim Allah’a karşı nasıl bir kul olduğumuza baksak! Bir kudsî hadis—i şerifte, “Kulum benim hakkımda neler düşünürse Ben de ona öyle davranırım” buyuruluyor.
Allah hakkında iyi şeyler düşünüyorsak iyilik beklemeye hakkımız olur. Sûizanna girmişsek Ondan iyilik beklemeye hiç yüzümüz olur mu?
Allah’ın bize olan sevgisini öğrenmek istiyorsak bizim Onu ne kadar sevdiğimizi ve bunun gereği olarak emrine ne kadar uyduğumuzu düşünelim.
Allah yolunda hayır yapmadan Allah’tan iyilik ve ihsanlar bekleyemeyiz.
Allah yolunda sıkıntılara katlanmadan Ondan mükâfat beklemeye hakkımız olmaz.
Allah hakkında hüsnüzan eden kazanır; sûizanna giren, küstahca, kendini bilmezce söz ve tavırlar sergileyen insan ise kaybeder.
30.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|