Kâbusumuz geri döndü. Günlerdir kriz soluyoruz. Akşam hükümet listesi cebinde yatan başbakan adaylarının sabahı görevi iade etme durumunda kaldığı günlerin içinden geldiğimiz için, kriz yüklü bulutların neye mal olduğunu çok iyi biliriz.
Birkaç yıldır tek parti iktidarının sağladığı bir istikrar vardı. En azından akşam yattığımızda sabah bir krizin çıkmayacağından emindik. Ama rahat battı. Sanki yeryüzünden krizlerin ihya ettiği bir millet varmışçasına, yıllar sonra kavuştuğumuz krizli günleri doya doya yaşamaya başladık!
Üç beş kuruş parası olan ay başında aldığı dövizi ay sonuna kadar bozdurmayı başarırsa, kur farkından kâr ederdi. İşten atılacak personelin listelerini beklerken, kendimizi kapıda bulduğumuz zamanlar da az olmadı. Hem çekirdek hem dondurma isteyen çocuğuna, ‘işsizim kızım sadece dondurma alalım’ diyen babanın çaresizliği unutmadım hiç.
Uzun süreli istikrar alerji yaptı bünyede. Gece yarısı gelen bildirilerimiz oldu. Korku ve dehşet saçan. Sonunda, AB’ye tam üyelik tarihi almış bir ülkeyi de askeri muhtıralarla muhatap etmeyi başardık. Yani ne kadar öğünsek azdır!
12 Mart Muhtırasının metnini çıkardım. İhtilâl bildirileri, uçurumun kenarına gelen milleti kurtarmaktan söz ettiği için Genelkurmay’ın açıklamasını muhtıra metniyle kıyaslamak istedim. 12 Mart’ta reform yapılmadığı için muhtıra verilmiş. Hem de ülkeyi yüzde 5 enflasyon, yüzde kalkınma hızıyla yöneten bir hükümete. Boğaz Köprüsünü, Keban’ı yapan, eserlere eser katmak için çırpınan bir tek parti iktidarına.
Tek başına iktidar olduğu ve cumhurbaşkanı seçilme imkânı bulunduğu için, nazik dönemi aşma ümidiyle zamanın Genelkurmay Başkanı Sunay’ı cumhurbaşkanı yapan Demirel’e...
Hükümeti devirince ne güzel reformlar yapmışlar. Ülke üstü açık bir işkencehaneye dönmüş.
‘Asker-gençlik el ele’ diye slogan atan gençleri Zirerbeyler de işkenceye çekmişler.
İhtilâlin ne olduğunu anlamışlar o zaman ama çok geç olmuş. Büyükanıt Paşa’yı da cumhuriyet tarihinde böyle bir uygulama olmadığı halde, teamül icad edip YAŞ’a girmeden bakanlar kurulu kararıyla atamıştı bu hükümet.
Yarandı ya... Önce 12 Nisan günü sert bir basın toplantısı, sonra 27 Nisan’da ağır bir bildiri... Eğer gereği yerine getirilmezse, yasalardan kaynaklanan yetkiler kullanılırmış.
Ne olurmuş, bildiri muhtıraya, muhtıra ise darbeye mi dönüşürmüş? Şanlıurfa’da Kutlu Doğum Haftasında başörtülü çocuklar ilâhî söylemiş, Kur’ân okumuş. Yok bu çocuklar okullardan toplanmış. Toplantı valilikten izin alınarak yapılmış.
Toplantının başından sonuna kadar hem düzenleyenler hem de polis görüntü almış. Çocuklar dernek mensuplarının çocukları. Yok 23 Nisan’da Ankara Altındağ’da Kutlu Doğum Haftası düzenlenmek istemiş ve bütün okulların katılması mecburi kılınmış. Cumhuriyet Gazetesi öyle yazmış ya... Kutlu Doğum Haftasını düzenlenen İmam Hatip lisesi. Ne yani İmam hatipler, ‘ünlüler sirki’ ya da ‘Buzda Dans’ yarışması mı yapacaktı? Seray Sever ile Asenayı beklerdik.
Peygamberimizin doğum gününde elbette ki Kutlu Doğum Haftası düzenleyecek. Zaten program iptal edilmiş. Ayrıca resmi yazıda ‘mecburen katılınsın’ diye bir şey yok. Katılmaları için bilgi veriliyor.
Sanki orduda bir yazışma; ilgiliyse 1.Ordu, 5. Kolordu diye en alt birimine kadar dağıtım yapılmıyor mu? PKK terörünün Şırnak’ı, Cizre’yi teslim alınmış kent ilan ettiği dönemlerde dahi Şanlıurfa’da insanlar gece yarısı dışarıya çıkabiliyordu. Bunun sırrı din duygusuydu.
Peygamberimin anılmasından, Kur’ân-ı Kerim okunmasından, çocuklarımızın ilâhî söylemesinden niye rahatsız oluyorsunuz?
Dert başka... Cumhurbaşkanlığı seçimi... Seçim süreci başlamış. İlginç bir şekilde seçimler Anayasa Mahkemesine gitmiş. Anayasa’da ‘Cumhurbaşkanı Meclis’te seçilir’ deniliyor. Ama adı Baykal olan seçilir Abdullah olan seçilemez diye bir şey yok. Olay yargıya intikal etmiş.
Küt açıklama. Hadi yargı bağımsızlığından söz et, edebilirsen. Cumartesi günü AKP iktidarı açısından bir test anıydı. Dik mi duracaklardı yoksa Erbakan gibi mi hareket edeceklerdi.
Hükümet hem itibarını, hem iktidarını kurtaran bir açıklama yaptı. Alkışlamak lâzım. Artık seçim gözüktü. Anayasa Mahkemesi’nin kararı çıktıktan sonra ya cumhurbaşkanı seçerek, ya da seçmeden millete gideceğiz. Çare millet.
Ancak hükümet, dik durursa, bu millet gereğini yapar. Yok zaaf gösterirse, sonları Erbakan gibi olur.
30.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|