Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Genelkurmay'ın "sanal muhtıra"sını değerlendirdiği hükümet açıklamasının birkaç yerinde özellikle "zamanlama"ya dikkat çekerek şu hususları nazara verdi:
"Bildirinin zamanlaması manidardır. Meclis'te Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapıldığı güne denk getirilmesi, vaktin gece yarısı olması, seçim usûlünün Anayasa Mahkemesine intikal etmesi zamanına denk getirilmesi, son derece dikkat çekicidir."
Demek ki, bu tür gelişmelerin zamanlama itibariyle pek mühim bir önemi var.
Şimdi, bu nokta–i nazardan bakarak, Cumhurbaşkanlığı seçiminin zamanlama hususunu değerlendirmeye çalışalım.
Zira, bu hususun da önemi büyüktür; aksini ise, herhalde hiç kimsenin iddia etmemesi gerekir.
Meselâ, cumhurbaşkanlığı seçimi, şayet ömrünü tamamlamak üzere olan bir Meclis tarafından değil de, yenilenmiş bir Meclis tarafından yapılsaydı, karşımıza bugünkü gergin ve hurdahaş olmuş tablodan çok daha farklı bir tablonun çıkacağını hemen herkes tahmin edebilir.
Bir kere, hiçbir milletvekili henüz yenilenmiş bir Meclis'i sırf cumhurbaşkanlığı seçimi yüzünden feshettirmeyi ve tekrar genel (erken) seçimlere gitmeye mecbur bırakmayı kolay kolay göze alamaz.
Böyle bir durumda, milletvekilleri ve partiler, ne yapar eder, bir uzlaşma yolunu bulur ve bir cumhurbaşkanını seçebilme iradesini ortaya koyardı.
Böyle bir durumda, kimsenin Meclis'ten kaçma, yahut oylamaya katılmama gibi bir lüksü olmazdı.
Kànun koyucuları (anayasa), Meclis'i cumhurbaşkanını seçmeye zorlamak, hatta mecbur etmek için, "bir ay"lık süre ile "dört tur"luk bir imkân tanımış. Milletvekillerine, adeta "Ya cumhurbaşkanını seçersiniz, ya da üyelik süreniz biter; ona göre..." demiştir.
Bu durum karşısında, Meclis üyeliği süresi yeni başlayanlar ile üyelik süresi zaten bitmek üzere olanların tavrı arasında, illa ki büyük bir fark olacaktır.
Yani, milletvekilliği süresinin yakın zamanda bittiğini, biteceğini görenler, kendini fazla zorlama ihtiyacını duymaz.
Ayrıca, hemen bütün milletvekilleri yeni konumlarını yaklaşan genel seçimlere göre şekillendireceği için, cumhurbaşkanını seçmekten ziyade, kendisinin bir daha nasıl seçileceğini düşünmeye başlar; tavrını da ona göre belirler.
Bu realite, fertler açısından böyle olduğu gibi, ekseriyet itibariyle partiler açısından da böyledir.
Bütün partilerin aklı fikri yaklaşan genel seçimlere takılır, kalır. Cumhurbaşkanlığı meselesini sağlıklı şekilde düşünemez olur.
İşte, şu an itibariyle ülkenin en önemli sıkıntılarından biri de, bu "zamanlama" unsuruna bağlı ve dayalı olarak yaşanıyor.
Bu zamanlamayı tesbit eden irade ise, mevcut iktidarın elinde, hatta tekelindeydi. Evet, iktidar partisi, cumhurbaşkanlığı seçimini yenilenmiş bir Meclis'in eliyle yaptırma gücüne, iradesine de sahip idi. Ancak o, kendi iradesini genel seçimlerin gelip kapıya dayandığı bir stratejiye göre ortaya koydu.
Bu da, muhtemel sıkıntıları hafifletme yönünde değil, ne yazık ki daha da ağırlaştırma yönünde bir etki meydana getirdi.
Haliyle, her partinin kendine göre bir tavrı, bir duruşu, bir stratejisi var. Birinin diğerine uymak, onun payandası olmak gibi bir mecburiyeti, mükellefiyeti yoktur.
Bütün partilerin tam bir duyarlılık içinde mecbur olduğu şey, demokrasiye ve kànun hakimiyetine sahip çıkmak ve bunları sonuna kadar savunmaktır. Aksi halde, partiler olmaz ve ortada parlamento diye bir şey kalmaz.
GÜNÜN TARİHİ 2 Mayıs 1876
Kırk gün süren Bulgar isyanı...
Balkanlar'da uzun süredir yaşanan gerginlik, nihayet patlak verdi. Bulgaristan'da Osmanlı idaresine karşı isyan hareketi başladı.
Müslümanlara yönelik olarak zaman zaman katliâma dönüşen kanlı isyanlar, tam 40 gün devam etti.
Sonunda isyan yine kanlı şekilde bastırıldı ve hareketin elebaşıları yakalanarak ağır cezalara çarptırıldı.
* * *
Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerini de etkisi altına alan milliyetçilik dalgası, 1800'lü yıllardan itibaren Balkanlar'a sıçradı.
Sırbistan'da, Bosna–Hersek'te bariz şekilde kendini hissettiren milliyetçi fikirler, bir süre sonra fiilî hareketlere ve kanlı eylemlere dönüştü.
Ardından, sıra Bulgaristan'a geldi. Burası da aynı rüzgârın etkisiyle isyana kalkıştı. İsyan hareketini çeteciler yönetip yönlendiriyordu.
Kırk gün devam eden Bulgar isyanında sayısız Müslümanın kanı akıtıldı. Aynı şekilde, Bulgar halkından da binlerce insan öldürüldü.
Bir müddet sonra Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilip katledileceği seneye de rastlayan Bulgar isyanı, Osmanlı'ya da, bu coğrafyada yaşayan ahaliye de çok pahalıya mal oldu.
02.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|