Son iki haftadır Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aktif süreçlerine, Anayasa Mahkemesi kararına, siyasî sürtüşmelerin kaygı uyandıran cepheleşmelerine ve alınan genel seçim kararına kilitlenen Ankara, yoğunlaşan gündemlere mola verdiren bir program yaşadı.
Bunalan zihin ve duygular, değerli konuşmacı Senai Demirci’nin enfes tesbitiyle “Rahmetsel alan”da buluştu. Kamusalla işimiz yoktu. “Gücü”müz de yoktu. Peygamberini anmak üzere bir araya gelmiş muazzam bir topluluk vardı. Sükûnet vardı. Huşu vardı. Muhabbet yüklü mesajlar ve kaynaşma vardı.
Demirci, “Siz bizim öğretmenimiz değilsiniz” sitemiyle, ortamı gerdiren, zemini açık-kapalı, inanan-inanmayan, ırk merkezli alanlara çekip kızıştıranlara ve bizi mağdur edenlere reaksiyon duyarak, tahrik edilerek sevgi kanallarımızı tıkamayacağımıza değindi.
Irkçılık, “Şeytanın mesleği”dir derken, Veda Hutbesi’nde “Ey insanlar!” hitabının evrensel mesajına vurgu yaptı. “İnsanı atlamamayı” esas alan bir dinin mensubiyetiyle “Müslüman” olduğumuzu, “İslâmcı” yakıştırmasını kabul etmediğimizi ve birilerinin önyargılarını bize pazarlamalarına müsaade etmemiz gerektiğini ortaya koydu.
Demirci, bu zamanda Peygamberimizi öğrenmede, orijinal yaklaşımlar ortaya koyan Bediüzzaman’a değindi. “Zamanı aşan ve şartlara teslim olmayan” vasfının belirleyici temasına işaret etti. En büyük sermayemizin muhabbet olduğuna atıf yaptı. “Ülkemizi ve Kur’ân’ımızı seven insanlarız” inancını paylaştığında, bu değerleri kendisine kazandıran Bediüzzaman’a, Peygamberimizi anlamamıza vesile olduğu için gönül dolusu teşekkürler etti.
Sahnenin, dinleyicilere göre solunda yer alan Hadis-i Şerif levhası çok şeyi özetliyordu ve manidardı. Senai Demirci, insanlığın iman iksirine dayalı muhabbet coşkusunu tatmanın en anlamlı Emr-i Peygamberîsini hatırlattı. Herkes odaklandı o muhteşem panoya.
Levha’daki hadis şuydu: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.” İmanla muhabbet ve bu iki mânânın cennet yaşatan ruhaniliği, günümüz insanına huzur bahşeden bir sırrın kodlanmasıydı.
Büyük sahnede bir pano daha vardı. İster afiş deyin, ister levha. Önemli olan bize sunulan güzelliği görünür kılacak fikrî mesajlardı. Risâle-i Nur’dan iktibas edilen, “Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrap, Medine bir minber…” vecizesinin, günlük zekâmızın ve beşerî sınırların fizikî ve coğrafî alanını ve resmî kalıpların mü’mine giydirilen anlam sığlığını aşan bir ihatanın ve ufkî mânânın kalbe inen deruniliği vardı.
İnsanın hür bir mü’min oluşu ve kâinatla bütünleşen insânî sermayesinin kucaklayıcı ve ferahlatıcı bir asaletini bize veriyordu.
ADM Prodüksiyonun hazırladığı salâvat klibi bize salâvat-ı şerifin toplumun bütün katmanlarına mal olmuş heyecanını, ihtizazını ve daimî huzuru veren vicdanî lezzetin hidayet tecellisini bize sundu. Gerçekten kendi kategorisinde algıyı yönetip, peygamber sevgisinin görsel bir disiplinin uzmanlık ruhu ile sunulduğu kapsamlı bir klipti. İlgilileri tebrik ediyorum.
Heyecanı Asr-ı Saadetten günümüze anekdotlarla sunan ve sahne performansı fevkalâde olan takdimci Mesut Nurver’i de zikretmek gerek. Nurver, Asr-ı Saadetten hidayet öyküleri anlattı. Mus’ab bin Ubeyd 18 yaşında iman etmiş Mekkeli zengin bir genç ve eşraftı. Onun vefatından önce, Uhud’da Peygamberimizle beraber olma, onu koruma duâsının kabulünü ve onun suretindeki meleklerin 70’e yakın sahabeye refakat edişinin İlâhî mucizesini, kaderi ihlâsını anlatması herkesi duygu seline boğdu.
Duygu sağanağının en manidar, bugün ve gelecek nesil için örnek ve nur hizmet kervanının iman ve insan merkezli inkişafına saff-ı evvel olmuş nurun kahraman talebeleri / ağabeyleri / dâvâ erleri vardı: Mustafa Sungur, Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular. Muhteşem birlikteliğin tarih kesitlerinden günümüze akseden canlı şahitlerdi.
Üçü de şevk doluydu. Peygamber Efendimizi (asm) senakârane anlatan Risâle-i Nur’dan pasajlar okudular. Manevî atmosferin yaşayan değerleri oldular.
Salon, Çankaya Balgat’ta yer alan Anatolia Gösteri Merkezi’ydi. Dört bin insan hep bir ağızdan sevgi halesi Peygamberimize, birliğimize, muhabbetimize duâ ve salâvat getirdi. Yüreklerinden ve niyetlerinden kopan ihlâsın terennümünü fazlasıyla seslendirdiler.
Nağme de vardı sahnede. Tasavvuf musikisi korosu, İbrahim Meletlioğlu yönetiminde peygamber sevgisini ruhun ince tellerine dokundurdu. Nur huzmelerini serpti. Rahmet bulutundan yağan her yağmur tanesi gibi bizi ıslattı, ısındırdı ve kaynaştırdı.
Programa katılan yabancı misyon temsilcileri de vardı. Siyasiler de. Entelektüel çevreler de. Kalbi sevgi dolu ve ilgi duyan herkes vardı.
Yeni Asya’nın organize ettiği tebrike ve takdire şayan bir programdı. Önceki akşam Ankara’nın dar ve dünyevî gündeminin dışında farklı bir Ankara vardı. Buna şükür.
06.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|