Übey bin Kâ’b’ın (r.a.) sesi çok güzeldi, duygulandırıcıydı. Bizzat Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) ifadesiyle, “En güzel Kur’ân okuyan”1 kişi idi.
Birgün Resûl-i Ekrem (a.s.m.), “Ey Übey! Allah bana, ‘Lem yekünillezîne’ sûresini sana okumamı emretti.
Übey, “Allah benim ismimden söz etti mi?” diye sordu.
“Evet” dedi Resûl-i Ekrem (a.s.m.).
Bu İlâhî iltifat ve teveccüh karşısında Hz. Übey kendini tutamayıp sevincinden ağlamıştı.
Birgün Hz. Übey bu olayı anlattığında oğlu sormuş: “Çok mu duygulanmış ve sevinmiştin babacığım?” diye. O da, şu âyet-i kerimeyle cevap vermiş oğluna: “Onlara söyle ki, ancak Allah’ın lûtfuyla ve rahmetiyle ferahlansınlar. Bu, onların dünyada toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.”2
Nasıl sevinilmezdi? Allah’ın emriyle okuması için Resûl-i Ekrem (a.s.m.) Hz. Übey’e bir sûre öğretiyor.
Bir insan için bu iltifat, bu lütuf, bu ihsan dünyalara bedeldir. Sevinçten uçar insan böyle bir anda. Onun için de Hz. Übey sevinçten ağlamaktan kendini alamamıştı.
Hatta, böyle bir iltifat için canını fedâ etmekten çekinmez insan. Bin canı olsa dahi fedâ eder insan. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, “Hâlık-ı Zülcelâlin hususî iltifatını ima eden en gizli bir işarete, yüz bin can olsa ve feda edilse ve yüz bin sene ömür var ise o yolda sarf edilse yine ucuzdur.”
Üstad bu cümleleri cismânî haşri inkâr etme fikrindeki zındıkları susturan Haşir Risâlesi’ndeki (Onuncu Söz) lâfzullahın ilk harfi olan eliflerin tevafukları sebebiyle söylüyor. Risâlenin baştan sona bütün sayfalarında kiminde beş, kiminde on beş satırda lafza-i celâllerin elifleri alt alta geliyor. Üstad bunu değerlendirirken bunların ehlince anlaşılan mühim gaybî işaretler olduğunu, buna tesadüfün karışmasının mümkün olmadığını söylüyor.3
Bu da onun arkasında açıkça gaybî bir destek, bir inayet olduğunu açıkça göstermektedir. Nitekim Üstad sadece Onuncu Söz için değil bütün eserleri için der ki: “Yazılan eserler, Risâleler, ekseriyet-i mutlakası, hariçten hiçbir sebep gelmeyerek ruhumdan tevellüd eden bir hâcete binâen, ânî ve def’î olarak ihsan edilmiş. Sonra, bazı dostlarıma gösterdiğim vakit demişler: ‘Şu zamanın yaralarına devadır.’ İntişar ettikten sonra, ekser kardeşlerimden anladım ki, tam şu zamandaki ihtiyaca muvafık ve derde lâyık bir ilâç hükmüne geçiyor.”4
Evet, Bediüzzaman Hazretleri ekserî Risâlelerin, düşünerek taşınarak değil de ruhundaki bir ihtiyaca binâen bir anda ihsan edildiğini ifade ediyor. Böyle bir ihsanda tevafukların bulunması da makbuliyetini teyid etmektedir.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Menakib: 90. 2- Riyazü’s-Sâlihîn, 3:187 (Buharî ve Müslim’den). 3- Barla Lâhikası, s. 169. 4- Mektûbât, s. 363.
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|