Güçlü iman, aynı zamanda da nefsimizi terbiye, yani, ruhumuzu tekâmül ettirmek, olumlu duygularımızı inkişaf ettirmeye; olumsuzlarını yerinde ve ölçüsünde kullanmaya bağlı.
Bunun en etkili metotlarından birisi, ibâdet, tefekkür, zikirdir. İbâdet (namaz, tesbih, zikir, tefekkür vs) ile ruhumuzu tekâmül ettirirken olumsuz duygularımızı yönlendirerek nefsimizi terbiye ederiz. “Nefis terbiyesi” veya “mârifetü’n-nefs” mânevî yükselişimizi sağlar. Mânevî, rûhî, manyetik enerjimizi ve gücümüzü yükseltir; her musîbete, her olumsuz hâdiseye karşı dayanır, direnç gösterirken; duygularımızı fevkalâde inkişaf ettiririz. Neticede de kalbî seyahatlere çıkar, olağanüstü psiko-biyo-fizyolojik fiil ve durumlara mazhar olabiliriz. Zikir, şükür, fikir, riyâzet ruh, mânâ yönümüzü, yani, kalbi işlettirir, olgunlaştırır, duyarlılığını artırır. Hem duygu hem de duyularımız şeffafiyet, letâfet kazanır. Böylece kalp, gayb âleminin hakikatlerine bir ayna gibi olur.
Kalb gözünün açık olması; mânâ, misâl (resimler âlemi, simetri) ve gayb/metafizik âlemlerinin sırlarına vakıf olup görmesi demektir. Zihnini (hayâl, akıl, zekâ, kuvvei hâfıza ve müfekkiresini) ve bütün enerji boyutlarının özetlendiği kalbini ve sâir duygularını ibâdet, zikir, tesbih ile devamlı işleterek konsantrasyonunu sağlayan; ruhunu, aklını, kalbini doyuran, tatmin eden ve işlettiren, nefsini terbiye eden artık fizik âlemini aşıp, madde ötesi/metafizik âlemlere seyahat ederek, imanın gücüyle Rabbine yaklaşır.
Bu da ‘kâmil insan’ olmakla mümkün. Bu da, kâinatın Yaratıcısı ve Yöneticisine; hakikî bir kul, muhatap ve dost olmakla gerçekleşebilir. Bu, akla da aykırı olan bir durum değildir. Zira, görüntü ve sesleri alabilmemiz için televizyon cihazının antenlerini UHF, VHF kanallarına çeviririz. Aksi halde, görüntü ve ses alamayız. İşte, rûh/duygularımızın antenlerini İlâhî hakikatlere çevirmemiz; fıtrî kanunlar kanallarıyla bağlantıya geçmemiz gerekmektedir. Bunun için de;
- Ruhumuzu keşfedip, duygularımızı tanıdığımız;
- Bilgi hazinemizin kapasitesini artırıp; iman hakikatlerine motive olduğumuz;
- Düşüncelerimizi bir noktaya odaklaştırıp, konsantre edebildiğimiz;
- Rûh gücümüzle, biyomanyetik alan ve beden enerjileri arasında ilgiyi kurabildiğimiz;
- Potansiyel hâlinde rûhumuza yerleştirilen duygu, yetenek, biyo-psiko-fizyo-elektro-manyetik güçlerimizi zikir, fikir, şükür, eğitim ve terbiye ile tekâmül ettirip geliştirdiğimiz ve ortaya çıkardığımız nisbette müthiş bir enerjiye sahip olabiliriz. Ki, şuûrlu bir yönlendirmeyle kaybolmayan dalga boylarının kanallarına girer, bâzı kesitlerini görebilir, ses ve kokuları algılayabilir; düşüncelerin frekanslarını okuyabiliriz.
11.05.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|