Eskiler mugalatayı çok kullanırlardı. Cerbeze makamının ifrazatına mugalata denmektedir. Sahibi suret-i hakdan görünür ve tezlerini iyi pazarlar ve siz de anlattıklarına inanırsınız. İnandırma ve pazarlama kabiliyeti yüksektir. Yani bir nev'î üslûp oyunuyla muhatapları ikna etme yani kandırma. Kandırmaca. Sarkozy’ye baktığınız da bu vasfı kâmilen üzerinde taşıdığını veya topladığını görebiliyoruz. Özellikle de mugalata üslubu siyasette çok hakimdir. Sol gösterip sağ vurmaktır. Bu tipleri daima yüzeyde ve etkili makamlarda kalmalarıyla tanıyabilirsiniz. Konuşur gibi yaparlar bir şey söylemezler.
Bu üslûbun en önemli ustalarından birisi Kissinger’dir. Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Irak Cumhurbaşkanı Talabani bunlar arasında sayılabilir. Hepsini tadat etmeye lüzum yok arif olan anlar. Demogoji dünyasında yeni bir yıldız daha yükseliyor. Bu da Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Sarkozy. Aslında Chirac politik eğilim ve tercihler itibarıyla Sarkozy’den farklı olsa da kişilikleri aynı. O da iyi bir demagogdu. Bu siyasetçiler aynı zamanda çekilmek nedir bilmeyen kaşarlanmış siyasetçilerdir. Listeyi uzatmaya gerek yok. Sarkozy’nin dost ülkeler listesine yerleştirdiği ülkelerin İsrail, İngiltere ve ABD olduğunu görüyoruz. Kendisi her ne kadar Nejad’ın zıt ikizi olsa da başta Türkiye olmak üzere Rusya, İran ve Rusya’nın karşısında yer alıyor. Aslında Türkiye’ye karşı olması rejiminden dolayı değil. Sadece AB’ye almak istemiyor. AB’nin Türkiye’yi hazmedemeyeceğini düşünüyor. Buna mukabil, bize yeni bir işbirliği alanı veya fezası gösteriyor. Akdeniz havzası. Türkiye’yi Akdeniz Birliği içine itmek istiyor. Papa da 16’ıncı Benediktus olarak atanmadan yani henüz Ratzinger iken Fransız basınına (tesadüf olmasa gerek) yaptığı değerlendirmede Türkiye’nin yerinin İslâm âlemi olduğunu söylemişti. İstanbul ve Ankara’ya geliş öncesinde kısmen bu fikirlerini tadil etmişti. Bu anlamda, Ratzinger, Sarkozy ve Merkel’in ortağı gibi görünüyordu.
***
Türkiye ve Fransa rejim açısından ikiz kardeş olmalarına rağmen ne yazık ki AB yolunda Sarkozy nazarında bu Türkiye’nin işini kolaylaştırmıyor. Türkiye’nin mevcut kimliğine taraftar ama varlığına karşı. Bundan dolayı çelme atıyor. Türkiye içindeki ikinci Türkiye’ye karşı. Kısaca Türkiye’yi dışlamak için dolambaçlı yollar öneriyor. Hayalinde ürettiği bir Akdeniz Birliği var. Bu da ‘özürlü’ lâkabıyla anılan Bush’un BOP’unun Fransız versiyonu. Bilindiği gibi BOP içinde de Türkiye’nin yeri vardı ama gerisi gelmedi. Buna mukabil, aslında ‘Frankafon’ olarak da nitelendirilen Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika daha önceki konuşmalarından birisinde Osmanlı Commonwealt’ini teklif etmişti. Peki Akdeniz Birliği ile Osmanlı Commonwealth’i arasında fark nedir; birisine evet derken diğerine karşı çıkmak mantıklı mıdır? Bu sorunun cevabı şudur : Buteflika’nınki içeriden gelen bir davet. Ve Türkiye’yi tarihi zeminine oturtuyor. Ama Fransız BOP’u olan Akdeniz Birliği’nin kimliği ve sıfatı belli değil. Kaldı ki bu birlik Fransa gibi ülkelerin vesayeti altında olacak. Merkel de Türkiye’yi yakın bağlarla bağlamak gerekir derken bunu kastediyor. Dolayısıyla Buteflika’nın teklifiyle Sarkozy’nin teklifi arasında hiçbir benzerlik ve bağlantı yoktur. Seçildikten sonra İspanya Başbakanı Jose Luis Zapetero’ya projesiyle ilgili bazı ipuçları vermiş. Buna göre, AB’nin Akdenizli üyeleriyle birlikte (Yunanistan da var tabiatıyla) beraber 60 yıl önce nasıl AB kurulduysa şimdi de Akdeniz Birliği’ni kurmanın zamanının geldiğini söylemiş. Sarrkozy bir süredir Avrupa Konseyi türü bir kuruma sahip, serbest ticaret içeren, G8 tipi düzenli koordinasyon toplantıları yapan ve AB’ye özel bağlarla bağlanmış bir Akdeniz Birliği projesi tasavvur ediyor. Bu tasavvurunu kuvveden fiili çıkarmak istiyor. Türkiye’ye de bu oluşumun önderliğini teklif ediyor. Bu teklif hasta bir kafanın hezeyanlarından ibaret olsa gerek.
***
Evet! Özürlü ile demagog bazı ortak noktalarda buluşmuş görünüyorlar. 1967’den bu yana gelen ‘Arap Dostluğu’nun rafa kaldırılması (Bush da geldikten sonra 1967’den beri Batı Şeria’da İsrail’in yerleşim merkezleri kurmasına muhalefet politikasını tadil etmişti), İsrail’in güvenliğine özel önem atfedilmesi ve İran’a karşı daha sert tutum. Türkiye’yi de Avrupa’nın dışına atmak. ABD, Rusya rekabetinde de açıkça ABD’den yana tavır almak. Sarkozy, eşi bir Hollanda Yahudisi olan Gürcistan Lideri Mihail Saakaşvili’nin de özel dostları arasında bulunuyor. Saakaşvili’yi gül devrimiyle iktidara getiren George Soros olmuştu.
Derdi, AB’yi Atlantikçi yapmak. NATO’dan sonra AB’yi de ABD’nin eksenine veya kuyruğuna takmak. Bizi Akdeniz’e AB’yi de ABD’ye bağlamak. Hayali büyük, ama yine de hayal.
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|