İletişim vasıtalarının yardımıyla her gün dünyada meydana gelen bütün olaylar hakkında bilgi edinme imkânına kavuşabilmekteyiz. Dünyada ve yaşadığımız topraklarda meydana gelen olayları takip ede ede kafamızda, “bilgi kirlilikleri” diyebileceğimiz malumatlar oluşmaktadır. Bunların çoğuyla ilgilenmenin bize ne dünyada, ne de ahirette hiçbir faydası bulunmamaktadır. Hatta bazıları hem dünya hayatımızın sıkıntılarla geçmesine sebep olmakta, hem de edindiğimiz günahlardan dolayı ebedî hayatımızın tehlikeye girmesine yol açmaktadırlar.
Dünyanın dört bir yanına yönlendirdiğimiz kanallarımız bizleri asıl görevlerimizden oldukça fazla uzaklaştırmaktadırlar. Öyle bir duruma geliyoruz ki, insan ve Müslüman olmanın gereklerini yerine getirmekte zorluk çekiyoruz. Kafamıza yerleşen tarafgirlik virüsü ile çoğu zaman farkında olmadan zalimlerden taraf olmakta, mazlumların acınacak hallerine sevinmekteyiz. Yine çoğu zaman, bu dünyanın ebedî ve kendimizin de ölümsüz olduğu vehmine kapılıyoruz.
Bir ümitsizlik tablosunu çizmek için değil de, bir tespitte bulunmak için bunları söylüyorum. Başkasının değil kendimin içinde bulunduğu handikapı anlatmaya çalışıyorum. Çünkü başkasının dünyası hakkında fazla söz söyleme hakkını kendimde bulamıyorum. Kendim gibi bir örnek varken başkalarından örnek vermeyi de pek ahlâkî bulmuyorum. Bu sebeple dile getirdiğim marazların benim gibi başkalarında da olabilir ihtimalini düşündüğümden dolayı “biz” zamirini kullanmaya çalışıyorum.
Ben inkâr edemiyorum ki, dünyanın hakkında bilgi edinmek için can attığım haletleri, kafamdaki dengeyi manevî hayatım aleyhine değiştirmektedir. Aynı hastalığın çevremdeki çok insanda olduğunu söylemekle haddimi aştığımı sanmıyorum. Çünkü hep aynı şeyleri konuşuyor, aynı haletleri yaşıyoruz. Neredeyse yüzde bir oranında ancak asıl meselelerimize zaman ayırabilmekteyiz. Ne yazık ki, lüzumsuz bilgiler kafamızın istiâb haddini aşmakta, manevî hayatımızı tanzim edecek bilgilere yer kalmamaktadır.
Ahiret-dünya dengesini kaybettiğimiz her halimizden belli olmaktadır. İbadetlerimizi yaparken bile dünyada gelişen siyasî olayları kafamızdan atamamamız “hal-i pür melâl”imizi açık bir şekilde göstermektedir. Dünya hayatımızı ebedî hayatın kazanılmasına göre programlamamız gerekirken, ahiret hayatımızı dünyamıza göre ayarlama durumunda kalmaktayız.
Asrımızın bu hastalıklarını görünce, birkaç asır önce dünyaya gelmediğime yanıyorum. Ahirzaman fitnesinin had safhaya ulaştığı günümüzü düşününce korkmadan edemiyorum. Ve inanın ki, günümüzde, dünyamız insanlarının istifade ettiği imkânların büyük çoğunluğunu insanlık aleyhinde görüyorum. Kendimden biliyorum ki, bizleri dünyanın fani cihetine çağıran dâîlerin sayısı sınırsızdır neredeyse.
Kalbleri ve akılları büyük tehlike içinde görüyorum. Akılların kolayca sapıttığını, kalblerin kolayca fesada gittiğini söylersem, felâket tellallığı yaptığımı zannetmeyin. Bütün bu olumsuz gelişmelere rağmen Allah’ın rahmetinden ümidimi kesmiyorum. İnanıyorum ki günümüzün küfür karanlıklarını dağıtacak iman hakikatlerine ulaşmamız zor değildir.
Rabbimizin sonsuz rahmeti, bizleri kucaklamak için bizden işaret beklemektedir. Bir hasenemize binler sevap yazan, bir günahımıza bir yazan ve bazen de affeden Rahmet elbette bizi bize bırakmayacaktır. Elbette bizim amelimize göre bizimle muamele etmeyecek, rahmet hazinesinden lütuf ve ihsanını bizden esirgemeyecektir. Ama bu rahmete lâyık olmak için de boş durmamamız gerekir.
Mahcup olmamak için, bizleri Rabbimize karşı kışkırtan şeytanları sevindirmemek için, amellerimizin de İlâhî rızaya uygun olması için elimizden geleni yapmamız gerekir. Hâsılı, kalbimize kara noktalar bırakan günahlardan temizlenmek ve akıllarımızdaki şüpheleri izale etmek için, dünyanın dağdağalarından kendimizi kurtarıp Rabbimize yalvarma zamanlarımızı arttırmamız gerekmektedir.
08.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|