Erdoğan’ın aylar öncesinden başlayıp her fırsatta tekrarladığı “Final sürecindeyiz, provokasyonlar artacak” öngörüsü, istisnaî karakterdeki birkaç olayı saymazsak, doğrulanmadı.
Süreç, genel hatlarıyla şaşırtıcı bir sükûnet içinde ilerledi. Öyle ki, “Galiba bu sefer tamam, demokrasimiz nihayet cumhurbaşkanı seçimini de gürültüsüz patırtısız sonuçlandıracak bir olgunluğa erişti” diye düşünmeye başladık.
Özellikle askerin sessizliği ve medyanın tavrı, bu kanaatin oluşmasında büyük bir rol oynadı.
Ama tam “Bu iş bitti” denilmek üzereyken, finiş noktasında hava bir anda tersine döndü.
Birden bire keşfedilen 367 şartıyla herşey alabora oldu. Meclis, cumhurbaşkanını seçememiş duruma düşürülmek suretiyle bloke edildi.
AKP bu durumdan özellikle DYP ve ANAP’ı sorumlu tutarak, DP çatısı altında birleşen bu iki partiye karşı, el altından yoğun ve amansız bir yıpratma kampanyası başlatmış bulunuyor.
DP’nin bu tahripkâr kampanyayı püskürtebilmesi veya yol açacağı hasarı asgarîye indirmesi, patlak veren krizin asıl sorumlularının AKP ve CHP olduğuna halkı ikna etme noktasında göstereceği beceriye bağlı. Hissiyatın galeyanda olduğu şu ortamda bunun başarılması hayli zor, ama sürecin ilerleyen safahatında hadise, öncesini ve sonrasını yansıtan fotoğrafların desteğiyle netleştikçe, bir ölçüde mümkün hale gelebilir.
Aslında siyasetin AKP-CHP kıskacına hapsedilmesi, son derece sağlıksız bir tablo. Cumhurbaşkanı seçiminde gelinen tıkanma noktası dahi bunun sıkıntılı neticelerinden biri.
Gerçek şu ki, milletin, çoğu mâlûm sebeplerle mağdur konumda bulunan hatırı sayılır bir kesiminin oylarını alarak iktidar olan AKP, bu mağduriyetlerin izalesi için dört buçuk senedir kayda değer hiçbir şey yapamadı. Çünkü CHP’yi aşamadı veya aşmak istemedi, hattâ bu yolu hiç denemedi bile.
Eğer karar ve politikalarını tamamen CHP’ye endekslemeyip, anayasa değişikliğini gerektiren yapısal reformları, ancak cumhurbaşkanı seçiminde yumurta kapıya dayandıktan sonra hatırlayıp desteklerine ihtiyaç duyduğu ve ayaklarına kadar gitme tenezzülünde bulunduğu DYP ve ANAP’la birlikte sonuçlandırma yoluna gitmiş olsaydı bugün farklı bir noktada olabilirdik.
Ama AKP bunu yapmadı. Muhalefet olarak sadece CHP’yi muhatap sayıp diğerlerini kaale almayan mağrur tavrını son âna dek sürdürdü.
Düştüğü durum, bu hatasının da bir sonucu.
AKP, baştan itibaren bilhassa “mayınlı alanlar”da CHP’ye teslimiyetinin bedelini ödüyor.
Ancak gelinen şu noktada bile AKP’nin ve hükümetinin bazı önde gelen isimleri “Son yaşananlardan biz kârlı çıktık. Olup bitenler bir de CHP’nin işine yaradı” yorumları yapabiliyorlar.
Geniş halk kesimleri Meclisin bloke edilmesine, demokrasinin zedelenmesine, siyasetin alanının daraltılmasına çok samimî duygularla isyan ederken, AKP’lilerin böyle bir tabloya bile “kâr-zarar” hesabıyla bakmaları olacak şey mi?
Açıkça görünen o ki, sırf bu mantık dahi alternatifsiz bir AKP iktidarının Türkiye için ne kadar sakıncalı olduğunu gözler önüne seriyor.
Bakalım DP, birleşme öncesinde verdiği sıkıntılı görüntülerin izlerini silip, milletin önüne sağlıklı bir alternatif koymayı başarabilecek mi?
08.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|