Bediüzzaman Hazretleri “Bazen arzu fikir sûretini giyer. Şahs-ı muhteris, arzuy-u nefsaniyesini fikir zanneder”1 demektedir. Bu cümleyi iyi tahlil etmek gerekmektedir.
Avâmın anlayacağı şekilde bu cümlenin ifade ettiği anlam şudur: “Arzu, istek demektir. İnsanların arzuları vardır. Bu arzular insanların nefislerinden kaynaklanmaktadır. Nefis kendi arzusunu gerçekleştirmek için çalışır. Arzusunu gerçekleştirmek için bu isteğini fikir şeklinde ortaya atar. Amacı fikir üretmek değil amacına ulaşmaktır. Nefiste arzusuna ulaşma isteği hırs haline gelmiştir. Hırsı o dereceye ulaşmıştır ki ihtiras derecesine ulaşmıştır. Daima arzusunu gerçekleştirme peşindedir. Bunun için fikir üretir. Gerçeği bulmak ve hakkı aramak için düşünmez. Artık onun arzusu ihtiras haline gelmiştir. Arzusuna ulaşmak için ortaya attığı düşüncelerine fikir sûretini giydirir ve buna kendisi de inanır. Bundan sonra etrafındakileri inandırmaya çalışır.”
Hırs ve ihtiras aynı kökten gelen kelimeler olup hırs bir şeyi kuvvetle arzulamak ve istemek anlamındadır. İhtiras ise arzusunu bir amaç haline getirerek buna ulaşmak için her şeyi feda etmek ve bütün gücü ile arzusuna ulaşmak için çalışmaktır. Bu durumdaki bir insan sağlıklı düşünemez. Çünkü bütün benliğini hırs kaplamıştır. Bu noktadan sonra onun yaptığı her şey haybet ve hasarettir. Böyle bir insan nefsinin esiridir; kazanırken kaybetmektedir. Kendi saadeti için etrafını felâkete sürüklemektedir.
Bundan sonrasını yine Bediüzzaman’dan dinleyelim: “Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zira mürettep basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden, harîs muvaffak olamaz. Olsa da, tertib-i câlisi (sahte tertibi) bir basamak kadar seyr-i fıtrîden kısa olduğundan, ye’se düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır. Allah kalbin bâtınını, iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini, sair şeylere müheyya etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksi ile mücâzat eder.”2
Bu cümlenin bize anlatmak istediği şudur: “Hırs, bir şeyin çabuk olmasını istemektir. Acelecilik de hırstandır. Hırs ile acelecilik başarısızlığa sebeptir. Başarı fıtrattaki tertibe uymaktan geçer. Bu tertibe uymak şarttır. Hırslı ve aceleci bu tertibe uymaz. O zaman da başarı şansını kaybeder. Başarıyı yakalar gibi görünse de, sahtedir. Çünkü onun tertibe riâyetinde sahtelik vardır. Başarıya götüren gerçek sebepler yerine sahte sebeplere sarıldığı için başarıya ya ulaşamaz veya geçici bir başarı elde eder. Bu durum da onu ümitsizliğe sevk eder. Artık o başarı ümidini kaybetmiştir. Ondan sonra başarı kapısı açılsa da o bir daha başarı için çalışmaz. Bunun manevî sebebi de şudur: Allah kalbin içini iman, marifet ve muhabbet için, kalbin dışını da dünyaya ait işler için ayırmıştır. Dünyaya ait işleri ve muhabbetleri kalbin içine alması doğru değildir. Hırslı insan hırs ile kalbi deler ve kalbe girmemesi gereken dünyevî şeyleri içeri alır, iman, marifet ve muhabbetin yerine koyar. Bu duruma da Allah darılır ve maksudunun aksi ile ceza verir.”
Hırsın, sosyal ve siyasal âlemdeki zararını da Bediüzzaman şöyle ifade eder: “Hırs cihetiyle, siyaset efkârını İslâmiyet akaidinin yerlerine kadar isal eden herifler, şan ve şeref değil, belki şeyn ve şenaate mazhar oldular.”3
Dünyada siyasî başarıyı amaç edinenler bu arzularını gerçekleştirmek için buna fikir sûretini giydirerek insanların ve bilhassa Müslümanların fikirlerini bulandırdılar. Siyaset efkârını ihtilâle verdiler. Bu siyasî düşüncelerini de iman, marifet ve muhabbetin yerine koydular. Bunun sonucunda Allah onlara şan ve şeref değil, pek çok kusur ve kötülüğün kapısını açtı. İçinde boğulup, kaldılar.
Evet, “Çok iyiler var ki, iyilik zannı ile fenalık yapıyorlar.”4
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, (1996-İst) s.150
2- Hutbe-i Şamiye, 146
3- Hutbe-i Şamiye, 146
4- Münâzarât, (1996-İst) s. 51
07.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|