Maddî olsun manevî olsun, herkesin mutlaka inandığı bir değer, bir hayat tarzı vardır. Herkesin kendine göre, uğrunda fedakârlık yaptığı, bazı tehlikeli durumlara düşmeyi göze aldığı, kendine inanç haline getirdiği bazı yaklaşımları vardır. Bu durum bizlere, düşünce farklılıklarını insanlar için bir zenginlik olarak kabul etmek gerektiğini hatırlatmaktadır.
Dinî inancı olsun olmasın mutlaka herkesin kendine göre doğru olan, inandığı bir değeri vardır. Bu inanılan şeyler aslında başkaları için o kadar da değerli olmayabilir. Ancak herkes yaşamak istediği tarzı en iyisi olarak görmek ister. Herkesin inandığı kendisi için değerlidir. Herkes bütün insanların kendisi gibi yaşaması arzusunu taşır.
İnsanlar üzerinde baskı yapmayı ilke edinenler, hayvanca yaşamayı insanlar için lüzumlu görenler, manevî yaklaşımlarla mücadeleyi insanlık için gerekli bilenler gibi, bizim insanlık açısından kabul edemeyeceğimiz nice, bâtıl diye ifade edebileceğimiz yaklaşım tarzları bulunmaktadır. Oysa başıboşluk üzerinde kurulan hayatların insan için bir anlamı olamaz...
Öyle veya böyle, inanılan ne olursa olsun, öncelikle insanın inancında samimî olması ve bu inancını gizlememesi, inançların gizlenmesinden çok daha iyidir elbette. Böyle olursa kişilerin doğruya ulaşması daha kolay olabilir. Çünkü herkes karşısındakinin hangi yapıda bir insan olduğunu bilir, onunla o şekilde bir diyalog içine girer ve herkes inandığı değeri karşısındakine anlatabilme imkânına kavuşur.
Benimsemiş oldukları hayat felsefelerini açık bir şekilde ifade edebilen insanların kendisine zararı olsa bile, inandıklarıyla başkasının zarar görmesi asgariye iner. En tehlikeli insanlar, içindekini gizleyen, insanlara kendisi hakkında yanlış bir imaj veren insanlardır. Bu sebepledir ki “Münafık kâfirden eşeddir” hükmü vaaz edilmiştir. Çünkü münafığın sağı solu belli olmaz. Nerede kiminle olacağı da belli olmaz. Menfaatı için giremeyeceği kılıf da bulunmamaktadır.
Belki de asrımızın en büyük bahtsızlığı, inançlarında samimî olmayan insanların artmış olmasıdır. En azından böyle insanlara biz çevremizde çok rastlayabilmekteyiz. Belki, insan düşüncesine değer verildiği ve insanların rahat bir şekilde inançlarını ifade ettiği ülkelerde bizim bîzâr olduğumuz riyakârlıklar daha az bulunmaktadır.
İnsan olmanın yüce değerini anlayan ve insanca yaşamak isteyen ve herhangi bir baskı ile karşılaşmadan düşüncesini karşısındaki hemcinsine anlatmayı arzu eden her fert, düşüncelere saygının bulunmadığı mekânlardan uzak kalmak ister. Çünkü o düşünmenin ve düşüncesini serbestçe ifade etmenin insan için önemli olduğunu bilmektedir.
İnsanların düşünce hürriyetlerinin sınırlandığı yerlerde, kişiler iki yüzlülüklere zorlanmaktadırlar. Buralarda insanlar kendisi gibi olamıyor. Buralarda her zaman ve mekâna göre insanlar yüz değiştirmek zorunda bırakılırlar. Böyle çok yüzlü insanların çokça bulunduğu yerlerde tek yüzle yaşamak isteyen insanlar oldukça zorluk çekerler.
Güçlüden yana olmanın maddî kazançlar sağladığı yerlerde bulunmayı ve zorla bir kısım hayat tarzları dayatılan ülkelerde yaşamayı bahtsızlık olarak gören insanların en büyük ıztırabı samimi olmayan yaşantılardır. Bunun maddî zararları toplumda adaletsizlikler meydana getirdiği gibi, manevî zararları da insanları gerçek mahiyetlerinden uzaklaştırmaktadır. İnsan insan olmaktan çıkmaktadır böyle yaşantılarla...
Yaratılış gerçeğini anlamayanlar, ne kendilerine ne de topluma bir nizam verebilirler. İnsanların doğup büyümelerinde, dünyada hayat sürmelerinde, düşünme ve ifade etme nimetine sahip olmalarında bir harikulâdelik görmeyen ve her şeyi mânâsız gören bir bakış açısı ile insanın gerçek değeri anlaşılamaz.
İnsanların harika bir şekilde dünyaya gelişlerinden bir mânâ çıkaramayanların, hiç olmazsa ölümlerle bir yerlere gidildiğini düşünmeleri gerekirdi. Hastalıklardaki, her gün çokça cereyan eden ölümlü hadiselerdeki ince hesapları göremeyenler ve çevrelerindeki bin bir türlü ikazları sezememenin bahtsızlığı içinde olanlara ne denilse çoğu zaman kâr etmemektedir.
“Zarara rızasıyla girenlere acınmaz” hükmüne rağmen, yine de bazı insanların, insan olmanın gerçek değerini anlamaması üzüntü verici...
07.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|