Anayasa Mahkemesi beklenen kararı verdi ve CHP’nin 367 başvurusunu 2’ye 9 oyla kabul ederek Meclisteki cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylamasını iptal etti. Böylece, aynı anayasaya göre daha önce yapılmış iki cumhurbaşkanı seçiminde aranmayan bir şartı bu seçimde geçerli sayan bir içtihad üretti.
Karar, hukukun ilkelere değil, siyasî konjonktüre göre şekillendirilebildiğine yeni bir örnek.
Bilâhare açıklanacak gerekçelerin, şimdiden bu yönde oluşmuş bulunan kanaati değiştirebileceğini ve “Karara siyaset gölgesi düştü” izlenimini bertaraf edebileceğini zannetmiyoruz.
Bu kararla beraber—sistem değişmediği takdirde—bundan sonra Mecliste yapılacak bütün cumhurbaşkanı seçimlerinde 367 şartı aranacak ve anayasanın üçüncü turda salt çoğunlukla seçilme imkânı veren maddesi anlamını kaybederek fiiliyatta yürürlükten kalkmış olacak.
Bu durumun yol açacağı sonuçlar, Meclisi, 1980 öncesindeki gibi cumhurbaşkanı seçemez duruma düşürebilir. Çünkü bu içtihadla, Prof. Dr. Ergun Özbudun’un söylediği gibi, üçte birlik bir azınlığa Çankaya seçimini ilânihaye bloke edip tıkama imkânı bahşedilmiş oluyor.
Karara, Genelkurmay muhtırası ile CHP liderinin “İptal olmazsa çatışma çıkar” sözünün düşürdüğü gölge de ayrıca kaydedilmeli.
Peki, iptal kararının bugüne yansımaları nasıl olacak?
Bunları şimdiden görmeye başladık. AKP, önceki akşama kadar direndiği erken seçim kararını, Anayasa Mahkemesinin tavrı ortaya çıktıktan sonra açıklamak zorunda kaldı. Zaten yapabileceği başka birşey de kalmamıştı. Cumhurbaşkanı seçiminin iptal edilen ilk turu bugün formalite olarak tekrarlanacak, ama o iş artık bitti.
Erdoğan, “Cumhurbaşkanını Meclise seçtiremezsek halka seçtireceğiz” diyor. Keşke baştan belli olan bu durumu zamanında görebilseydi de, ülkeye bunca gerilimi yaşatmasaydı...
Bilindiği gibi, cumhurbaşkanını halka seçtirme telkinleri son âna kadar yapıldı, ama Erdoğan bunlara itibar etmedi, şimdi sahipleniyor.
Umalım ki, bu adım sonuca ulaşsın. Ama işin gerçeği, bu noktada da kaygılarımız var. Çünkü bilhassa bu son tartışmalardan sonra, böyle bir teklifin AKP tarafından—kerhen—gündeme getirilmesi, karşı cenahta yine farklı yorumlara konu edilecek ve yeni yeni engeller çıkarılacak.
CHP liderinin “Cumhurbaşkanını halk seçsin” teklifine “Yarı padişahlık sistemi mi getirilmek isteniyor?” diye şimdiden karşı çıkması, dahası seçimin dahi çare olmadığını ifade eden sözler söylemesi, bunun endişe verici işaretleri.
Keza, 367 formülünün mucidi eski başsavcı Sabih Kanadoğlu’nun, şimdi de “Meclis cumhurbaşkanı seçimini sonuçlandırmadan, başka hiçbir konuyla meşgul olamaz, erken seçim kararı almak dahil” iddiasıyla arz-ı endam etmesi de.
Bunlar uçuk ve fantezi beyanlar gibi görünebilir. Ama 367’nin de başlangıçta öyle algılandığını hatırlar ve gelinen noktayı buna göre değerlendirirsek, kaygı duymak için fazlasıyla sebep olduğunu görmekte herhalde zorlanmayız.
Genelkurmay muhtırası, mâlûm mitingler ve Anayasa Mahkemesi kararı, bundan sonraki süreçte Meclisin ve siyasetin belirleyicilik gücünü ciddî şekilde azalttı. İnşaallah yanılıyoruzdur.
03.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|