1920 yılının ortalarında Yunanistan’da meydana gelen bir olay Türk milletinin kaderini derinden etkilemiştir. Bu olay; Yunan Kralı Aleksandr’ın bir kuduz maymun tarafından sarayının bahçesinde iken ısırılması ve kudurarak ölmesi olayıdır.
“Bir kralın ölmesi bu kadar önemli midir?” diye akla bir soru gelebilir. Eğer Yunan ordusu gibi politika ile iç içe geçmiş bir ordu söz konusu olunca elbette önemli olmaktadır. Zira bu ölüm olayından sonra ordu karışmış bir cumhuriyetçiler, bir kralcılar olmak üzere devamlı bir siyasî mücadele başlamıştır.
Yunan ordusunda üst rütbelere yani yüzbaşılıktan yukarıya çıkabilmek için Harp Okulu’nu bitirmek gerekirdi. Fakat bu okul paralı idi. Ancak zengin çocukları bu parayı ödeyebilirdi. Haliyle aristokrat ve krala yakın çevre ordu kumandasını eline geçirmişti. Nitekim Balkan savaşlarında Veliaht Kostantin ordunun başında kalmış ve kral orduyu elinde tutmuştu.
I. Dünya Savaşı esnasında Kral, Almanya tarafına meyletmeye başlayınca orduda ikilik meydana çıktı. Zira Kral, Prusya Prensesi ile evli idi. Başbakan Venizelos, Selanik’e giderek ordunun da yardımı ile geçici bir hükümet kurdu. Orduyu Fransızlar eğittiği için Müttefikler galip gelmişlerdi. Donanma da İngilizleri tutuyordu. Sonunda Kral Konstantin yurt dışına çıkmak zorunda kalmıştı. Taht ise yukarıda bahsettiğimiz ölen Aleksandr’a kalmıştı.
Yunan ordusunda kralcılarla Venizelos’a bağlı cumhuriyetçiler arasında mücadele devam ediyordu. Bu mücadele Kral’ın maymun tarafından ısırılıp öldürülmesi ile daha da şiddetlendi. Yönetim bir kralcıların bir cumhuriyetçilerin eline geçiyordu. Bu mücadele Anadolu’da savaş devam ederken de devam etti.
Anadolu’ya Venizelos’cu yönetim ile giren ordu İnönü ve Sakarya Savaşlarında kralcı olmuştu. Büyük taarruz başladığında ise ordu içindeki karışıklık had safhaya varmıştı.
Kütahya ve Eskişehir muharebelerini kazanan Yunan ordusunun sonunu, Türk askerinin kahramanca mücadelesi ile birlikte bu siyasî çekişme hazırlamıştı.
Biz de benzer olayları yaşamıştık. Özellikle Balkan Savaşları esnasında ordumuz siyasî çalkantılar nedeniyle balkan komitacılarına yenilmek durumunda kalmıştı. Çerkez Ethem onca başarılı savaştan sonra muhalifleri ile çatışınca, olan yine ordumuza olmuş Yunanlılar Ankara’nın yanı başına Polatlı’ya kadar ilerlemişti.
İşte ordu siyasetin içine girince daima bozgun yaşanıyor. Bizim için geçerli olan bu sonuç komşumuz Yunanistan için de geçerlidir. Kader bir maymunun eliyle Yunanistan’daki siyasî mücadeleyi şiddetlendirmiş ve galibiyeti bize kazandırmıştı.
Bu kadar sözden sonra çıkarılacak sonuç elbette askerin siyasetten uzaklaşması gereğidir. Sadece biz ve komşumuz için değil tüm dünyada kural bu şekildedir. Eğer bir ordu siyasete bulaşmış ise felâket kapıda hazır bekliyordur.
Darbeler ülkemizi yıllarca geriye götürdü. Ekonomik gelişmeler hep yarım kaldı. Bizden fakir G.Kore, Tayvan ve Malezya gibi ülkeler hızlı bir şekilde kalkınırken biz yarı yolda kaldık.
Şimdilerde ordu tekrar siyasete bulaştırılmak isteniyor. Geceyarısı muhtıraları veriliyor.
Eğer tarihten gerekli dersleri hâlâ tam anlamı ile çıkaramıyorsak vay halimize. Bu kadar acı olayı yaşamışken nasıl aynı hataları işleyebiliyoruz anlamak mümkün değil. Kendi düşüncesinde olanların çıkar ve menfaatlerini korumak maksadıyla orduyu siyasete çekmeye çalışmak ne derece hatalıdır anlamak için zeki olmak bile gerekmez. Cenâb-ı Allah’tan dileğim bu bahtsız milletimize merhamet etmesi ve fitne kazanı kaynatanların tuzaklarını boşa çıkarmasıdır.
03.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|