İlk defa gündeme geldiğinde ciddiye alınmayan ‘küresel ısınma’ konusu, bütün dünyanın olduğu gibi Türkiye’nin de ilgi alanında. Başka pek çok tehlike gibi, bu konu da “Bize bir şey olmaz” anlayışıyla dikkate alınmazsa, maalesef ağır bir bedel ödemek durumunda kalırız.
Teknik ayrıntıları bir yana bırakırsak, ‘küresel ısınma’ sebebiyle bütün dünyada ‘su kıtlığı’ baş gösterebilir. İklimlerin değişmesi, kutuplardaki buz dağlarının erimesi, bazı yerlerde deniz seviyesinin yükselip kara parçalarını yutması ve buna paralel olarak da çölleşmenin artacağı tahmin ediliyor.
Bu tahminlerin ne kadarının gerçeği yansıttığı, Türkiye’yi doğrudan etkileyip etkilemeyeceği de başka bir tartışma konusu. Ancak kapıya dayanan bir problem var: Kuraklık ve su kıtlığı. Başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye muhtemel bir su kıtlığı ile karşı karşıya. Kış aylarında tahminlerden daha az kar yağdı. Bazı bölgelerde yağan yağmur, mevsim normallerinin neredeyse yarısı. Bütün bu gelişmeler, önümüzdeki yaz aylarında su konusunun daha fazla gündemimizi meşgul edeceğini hatırlatıyor.
Aslında bütün başka problemler gibi, kuraklığın çaresi de mensup olduğumuz inanç sisteminde yatıyor. “Ne ilgisi var?” şeklinde düşünenler olabilir. Ancak var olan suları, tasarruflu bir şekilde kullanabilsek, muhtemelen su sıkıntısı çekmeyiz.
Çok bilinen bir atasözümüz var: “Damlaya damlaya ‘göl’ olur.” Bu söz doğrudur, ancak son günlerde bu söz farklı bir şekilde ifade edilmeye başlandı: “Damlaya damlaya ‘çöl’ olur.”
Hatayı baştan yaptığımızı düşünüyorum. “Su”ya gereken önemi vermemiş ve “değersiz” görmüşüz. “Sudan ucuz” tâbiri bunu gösteriyor olsa gerek. Oysa ‘su’ bize ihsan edilen en değerli nimet. Eğitim sistemimizde, evde ve ailede ‘su’ya gereken önemi verip, israf edilmesini önleyebilsek, kapıya dayanan sıkıntıyı bir ölçüde aşabiliriz.
Önümüzdeki yaz, gündemimizi meşgul edeceği tahmin edilen konuyla ilgili soruları cevaplandıran Su Vakfı Başkanı Prof. Zekai Şen, susuzluğa karşı en etkili çarenin su israfını önlemek olduğunu rakamlarla ortaya koydu. (NTV, 8 Mayıs 2007)
Çok basit bir hesapla, sadece İstanbul’da kişiler günde 2 litre su tasarrufu yapmış olsa neredeyse İstanbul’un bir yıllık su ihtiyacı karşılanmış olacak. Peki, bu çok mu zor? Sadece diş fırçalarken boşa akan suyu bir hesaplayalım. Ya da duş alırken boşa akan suyu? Bu işleri yaparken harcadığımız suyun yarısıyla bile aynı işi göremez miyiz? Mutlaka gerekli şekilde tasarruf edenler vardır ve onları tebrik ederiz. Tabiî ki sözümüz; suyu ‘sudan ucuz’ görüp israf edenlere.
Su israfını önlemek için büyük bir kampanya başlatılmasını arzu ediyoruz. En başta İSKİ olmak üzere, halkı bilgilendirecek pratik bilgilerle bu kampanya hedefine ulaşabilir. Bütün gazete, televizyon ve radyolar da bu reklâmları indirimli değil, tamaman ‘bedava’ olarak yayınlamalı ve kampanyaya bu şekilde destek vermelidir. Milletin menfaati için çalıştığını açıklayan sivil toplum kuruluşları bu kampanya için öncülük edebilir.
Haydi, bugünden tezi yok; başta ‘su israfı’ olmak üzere bütün israflara karşı tasarruf kampanyasına!
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|