Çankaya’ya çıkmasına ramak kalmış gibi göründüğü bir noktada oraya ulaşması son anda engellenen Gül’ün, on yıl önce 28 Şubat süreci başladığında özel bir sohbetinde “Bediüzzaman’ın haklılığını 28 Şubat duvarına çarpınca anladık” dediğini duymuştuk.
Başına gelen son durumu nasıl değerlendirdiğini bilemiyoruz. Ancak verdiği işaretler derin bir hayal kırıklığı içinde olduğunu gösteriyor.
Adaylığına itirazlar başladığında “Devletin en gizli sırları benim elimde. Nasıl olur da bana güvenmezler?” şeklinde sitemlerde bulunan Gül, Genelkurmay muhtırası karşısındaki şaşkınlığını ise, Fehmi Koru’ya göre, “Hayatımın sürpriziyle karşılaştım” ifadesiyle dile getirmiş.
Gül “Buruk değilim” dese de, seçilme umudunu iddialı ifadelerle halka bıraksa da, içinin rahat olmadığını kestirmek zor olmasa gerek.
Kendisini de, eşini de derinden üzen sıkıntılı bir süreçten geçiyor Gül. İlk şoku muhtemelen atlatmış olmalılar. Ama şokun bıraktığı iz ve tortular henüz taze. İzalesi için zaman lâzım.
Tecrübeli bir siyaset adamı olarak Gül, siyasetin acımasızlığını herkesten daha iyi bilecek konumda bir insan. Yaşadığı talihsizliğe takılıp kalacağını da zannetmiyoruz. Ama “Bu iş niye böyle oldu?” sualine cevap ararken, Bediüzzaman’a bir kez daha müracaat etmesinin her açıdan istifadeli olacağını hatırlatmakta fayda görürüz.
Evet, Gül ve arkadaşları 28 Şubat tecrübesinden sonra “din adına siyaset”in yanlışlığını daha iyi gördüler.
Bu sebeple, yeni politikalarını daha doğru ve gerçekçi bir zemine bina etmeye çalıştılar.
Ama bu çizgiyi tam olarak tutturamadılar.
“Değiştik, eski yanlışlarımızı terk ettik” diyerek yola devam ettiler, ama doğrudan iktidara talip olmaktan vazgeçmediler. Böyle olunca da karşıtlarının “takiyye” kuşkusundan kurtulamadılar. Değiştiklerini ispatlamak için yaptıkları kimi işler ise, yer yer “savrulma” boyutuna ulaştı.
Sonuçta “İsa’ya da, Musa’ya da yaranamama” deyişiyle anlatılan duruma sürüklendiler.
Eğer yeni kimlikleriyle hiç değilse bir-iki dönem muhalefette kalmayı veya orta sağ bir kitle partisinde yer alıp şimdilik vitrine çıkmamayı tercih etselerdi ve bu süreçte hem kendilerini geliştirmeye, hem de kamuoyunu hazırlamaya çalışsalardı, ülkenin geleceğinde olumlu anlamda çok daha kalıcı ve sağlıklı bir yer edinirlerdi.
Öyle yapmadılar ve kurulmalarının hemen akabinde iktidara gelmelerinden dört buçuk yıl sonra karşı karşıya kaldıkları tablo meydanda.
Evet, Gül’ün, diğer AKP’lilerin, siyasetle meşgul olan herkesin Said Nursî’den alacakları çok önemli mesajlar var. Gül ve arkadaşları bu mesajların bir kısmını, ancak 28 Şubat duvarına çarptıktan sonra anlayıp gereğine uygun davrandılar ve karşılığını kısa sürede elde ettikleri başarılarla aldılar; ancak alıp uymaları gereken başka mesajlar da mevcut ve o parlak başarılarının ardından şimdi içine sürüklendikleri büyük sıkıntı, onlara uymamalarının bir neticesi.
Peki, seçilmesi son anda, akla hayale gelmedik taktiklerle engellenen Gül seçilseydi ne olurdu? Kanaatimiz o ki, oraya çıktığına çıkacağına pişman edilir; amansız bir ablukaya alınarak iş yapamaz hale getirilir ve dahası sıkıntı bütün Türkiye’de iyice katmerlenerek artardı...
11.05.2007
E-Posta:
[email protected]
|